Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İnsan ve Din

Ahmed Hulûsi

İnsan ve Din Gönderileri

İnsan ve Din kitaplarını, İnsan ve Din sözleri ve alıntılarını, İnsan ve Din yazarlarını, İnsan ve Din yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Eğer Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın ne getirdiğini idrak etmişseniz; fark etmişsinizdir ki, başta “salât”, yani dua ve namaz olmak üzere, ibadet adı altındaki tüm çalışmalar, asla yukarıdaki bir gök tanrının gözüne girmek veya ona tapınmak amacıyla önerilmemiştir! Çünkü gökte bir tanrı yoktur!..
İbadet denilen tüm çalışmaların, tanrıya yönelik değil; içsel yanı itibarıyla kişinin kendi hakikatini tanıması ve Allâh’a ermesi amaçlı; dışsal yanının da sonsuz yaşamını oluşturacak şartları hızla iyileştirmesi ve bunun için de kendindeki ilâhî bağış olan kuvveleri tanıyıp kullanılır hâle getirmesi gayesine dönük olduğunu fark edebilsek...
Sayfa 225Kitabı okudu
Reklam
“Yukarıda tanrı yok, boş yere olmayan şeye tapınıp dışardakinden bir şey beklemeyin. ALLÂH adıyla her noktada ve zerrede var olanı dışarda değil kendi varlığınızda, özünüzde, kalbinizde, şuurunuzda, sırrınızda, hafînizde, ahfânızda arayın ve ona erin ki eriyesiniz” demeye çalışan o muhteşem Zâtı bir fark edebilsek!
Sayfa 224Kitabı okudu
340 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Kitaptan bazı alıntılar: “Evrenin gerçek boyutlarına, bir açıklamasında “Yedi kat semânın her biri, bir diğeri içinde çöldeki yüzük gibi kalır” diyerek işaret eden Allâh Rasûlü’nün bildirdiği Din’den bîhaber; 1400 küsur yıl öncesinin bedevîsi bakışıyla, geçen süreç şartlarının getirdiği sınırlı anlayış yorumları ve dahi araya karışmış safsatalarla
İnsan ve Din
İnsan ve DinAhmed Hulûsi · Kitsan Yayınevi · 201416 okunma
Evren içre evrenleri sayısız boyutlar içinde yaratmış “ALLÂH” adıyla işaret edilenin, senin ibadetine ihtiyacı yoktur!.. Kesinlikle bil ki, ne yapacaksan hep, kendi orijinini tanımak, varlığına bahşedilmiş özellikleri ve kuvveleri açığa çıkarıp sonuçlarını yaşamak için yapacaksın!..
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’dan bu yana geçen süreç içinde gelmiş, çeşitli mertebelerde kalmış kişilerin o mertebelere dayanarak söylediği şeyler, seni asla Allâh Rasûlü’nün bildirdiklerini uygulamaktan alıkoymasın!.. İslâm Dini’ni hakkıyla anlayıp gereğini yaşamak için tek örnek Zât, Hz. Muhammed Mustafa adıyla bilinen ALLÂH Rasûlüdür!..
Reklam
Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa (aleyhisselâm) hiçbir puta ve tanrıya inanmayan hanîf iken, vahiy ile, tüm varlıkların aslı, hakikati, özü ve zâhiri olan; ancak tüm bu anlamlarla da kayıtlanmaktan berî, Orijini müşahede edip; bundan sonra da insanları putlardan arındırmaya çalışmış 1400 küsur yıl önce... Anlatmaya çalışmış ki, dışa yönelik tapınılacak hiçbir varlık yoktur!.. Yalnızca her birim kendi özü ve hakikati olan “ALLÂH” adıyla isimlenmişe biçimsel-mekânsal olmayan anlamda ulaşma imkânına sahiptir!.. Mi’râc yolu, “salât”ın yaşanmasıyla, birimin özüne dönük olarak, tüm inananlara açıktır!.. Göklerde ise ulaşılacak bir hedef veya tanrı asla mevcut değildir!.. Keza, dıştaki bir varlığa yönelik herhangi bir ibadet de asla söz konusu değildir!..
Evrenin gerçek boyutlarına, bir açıklamasında “Yedi kat semânın her biri, bir diğeri içinde çöldeki yüzük gibi kalır” diyerek işaret eden Allâh Rasûlü’nün bildirdiği Din’den bîhaber; 1400 küsur yıl öncesinin bedevîsi bakışıyla, geçen süreç şartlarının getirdiği sınırlı anlayış yorumları ve dahi araya karışmış safsatalarla meczolmuş Müslümanlık anlayışı ile 2000’lerde yaşamımızı düzenlemekteyiz!.. “Mi’râc”ı; at veya füzeyle uzayda seyahat, sonucunda da gökteki bir tanrı huzuruna çıkmak; ve dahi gökteki tanrıyla buluşup ondan buyruklar almak ve hatta onunla pazarlık etmek; diye anlayan kafa yapısı; ALLÂH indîndeki tek DİN hakkında, ilkel anlayışıyla sınırlı kişisel hükümler vererek, dünya ve âhiretimizi düzenlemeye kalkmakta; biz de bütün bunları kerâmetmişcesine kabullenmekteyiz!.. Bu ilkel anlayışla âdeta kabile dinine dönüştürülmüş Müslümanlık anlayışından, kıyamete kadar geçerli evrensel gerçekleri vurgulayan İslâm Dini anlayışına ne zaman, nasıl yükseleceğiz?
“ALLÂH” adıyla işaret edilenin dilemesi ve programlamasıyla oluşmuş bir sistem içinde yer alan bizler, algılama kapasitemizin sınırları içinde, kozamızda yaşarken; bir yandan da haddimizi bilemeyip, sanki evrenin hükümdarı gibi evrene ve yaşama dönük değerlendirmelerimizi sürdürmekteyiz!..
Televizyonun ne olduğunu, nasıl çalıştığını, yayının-dalgaların-vericinin görüntüyü ekrana taşıma teknolojisini bilen biri olarak, bir anda bin sene öncesine ışınlansanız bir Afrika veya Uzakdoğu kabilesinin içine... “Mecbursunuz o kabileye televizyonu ve çalışma mekanizmasını anlatmaya” denilse size... Düşünün bakalım nasıl anlatacaksınız?!. Misallerle, benzetmelerle, sembollerle ve işaretle belki!.. Bulacağınız misaller, benzetmeler, semboller, bugünün realitesi olan bilim ve teknolojiyi, çalışan mekanizmayı ne kadar anlatacak? O misallerden yola çıkarak ne kadar algılayabileceksiniz TV teknolojisini?.. “Daha ne anlatayım, aklınızı kullanın, üzerinde düşünün bu misallerin de, ne anlatmak istediğimi algılamaya çalışın” demeyecek misiniz? Kıyamet öncesine kadar geleceği, olacakları ve yaşanacakları çeşitli açıklamalarında anlatan ALLÂH Rasûlü de bugünün yaşantısındaki birçok şeyi görmüş ve bunları benzetmelerle, misallerle haber vermişti... Bunlar, Kur’ân-ı Kerîm’de de yer almıştı; ama semboller, mecazlar ve misallerle! Sonra da deniyordu ki o kıyamete kadar geçerli muhteşem Kitap’ta; “Andolsun ki şu Kurân’da insanlar için her türlü misali kullandık... Belki tezekkür ederler (unutmuş oldukları hakikatlerini hatırlayıp) üzerinde derin düşünürler diye!” (39.Zümer: 27)