Benim düsturum şudur: İçine sürüklendiğimiz şu berbat durumda katkı ve müdahale için şansın minicik
de olsa durmayacaksın, müdahale edeceksin. Kaleme aldığım, demin sizin de değindiğiniz ‘Atom Çağının Emirleri’nin sonunda benim ilkem yer alır. O da şudur: Umutsuzsam bana ne! Değilmişim gibi devam.” (Mathias Greffrath İle Söyleşi, 1979). Mesajı bellidir: “Ne umut edin ne yakarın. Yalnızca eyleyin. Umut eden, meseleyi hep başkalarına ya da hasmına havale eder. Yakarmaksa tapmaktı.
Dünyayı değiştirmek yetmez. Bunu zaten yapıyoruz. Hatta dünya büyük ölçüde bizim müdahalemiz olmadan değişiyor. Bu dönüşümü yorumlamamız da gerekiyor. Dahası bu dönüşümün seyrini değiştirmek gibi bir amacımız olmalı ki dünya bizim dahilimiz olmadan dönüşmeye devam etmesin. Daha da önemlisi bizden arınmış bir dünya’ya dönüşmesin.
Bizi çevreleyen dünya gerçekten öyle derinlere oturtur ki yerleştirildiğimiz o mecrayı terk edemeyecek, bir bakıma başka bir dünyanın, başka unsurlardan oluşan bir dünyanın mümkün olduğunu dahi tasavvur edemeyecek kadar tutsaklaşırız artık.