Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Beş Milyon Yıllık Macera

İnsanın Evrimi

Josef H. Reicholf

İnsanın Evrimi Gönderileri

İnsanın Evrimi kitaplarını, İnsanın Evrimi sözleri ve alıntılarını, İnsanın Evrimi yazarlarını, İnsanın Evrimi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İlk İnsan Hususu
Hiçbir canlının geleneksel anlamda bir başlangıcı olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. Daima daha önce var olandan yola çıkmış, var olanı geliştirmiş ve asla öncekilere bağlantısını kaybetmemiştir. Dolayısıyla insanlaşmanın başlangıcını arayamayacağımız gibi tespit de edemeyiz.
Sayfa 35 - Say yayınlarıKitabı okuyor
İnsan Afrika’dda vücut bulmuştur. Atalarımızın memleketi, Doğu Afrika platolarının verimli savanları, yerkabuğunda oluşan devasa bir çatlağın anakarayı böldüğü yerdir. İnsan soyu ekvatorun güneyindeki vahsi çayırlarda ortaya çıkmıştır.
Reklam
Cennet ve cennet bahçesi mecazları bu iki mecaz, insanın tarih öncesi gelişimine kadar uzanan hatıraların yorumu olarak görülmelidir. Sembolik anlamlarla dolu ve "aşırı yüklü" olmalarına rağmen, insanın hayatın kolay olduğu bir yaşam alanına ezelden beri duyduğu özlemi yansıtırlar. Biz insanlar, bolluk ve yoksunluk arasındaki gerilim sahasında yetiştik. Sonuçta bu gerilim sahasına ihtiyaç duyuyoruz. Bizi ayakta tutan budur. Asla "doğayla barışık ve uyum içinde" yaşamadık. "Yedi bolluk yılını" ister istemez "yedi yoksunluk yılı" ve refah dönemlerini Kutsal Kitap'ta anlatılan ve sonrasındaki salgınlar takip etti! Doğanın dengesini biz bozmadık. Dengesizlik zaten bizim öz annemizdi! Kaynağımızı ve evrimdeki tüm gelişmeleri ve yenilikleri bu dengesizliğe borçluyuz. Bunu kabul etmeye çalışmalıyız.
Sayfa 325 - Say YayınlarıKitabı okudu
Evrim süreci ne bir tesadüfler zinciri ne de kaderdir. İnsanın nereden geldiğine dair eski kavgalar, yanlış cephelerde veriliyordu. Soy tarihimizin süreçlerine ne kadar derinden bakarsak, özelliklerimizi ve sorunlarımızı o denli iyi anlarız. İçinden geldiğimiz ve hâlâ bir parçası olduğumuz doğayla ne kadar kopmaz bağlarımız olduğunun o denli bilincine varırız. Köklerimizi bugün her zamankinden daha iyi anlamamız, sadece tüm insanlara karşı değil, doğaya karşı da sorumlu hareket etmemizi gerektirir. Belki insan kendi köklerini göz ardı ettiği ve kendini doğanın üstünde gördüğü için çevre krizini bu kadar şiddetli yaşıyoruz. Geldiğimiz yeri inkâr ederek daha iyi insanlar haline gelmeyeceğimiz gibi, geldiğimiz yeri bilirsek daha kötü insanlar haline de gelmeyiz. Biz insanların oluşmasını sağlayan koşulları göz önünde bulundurursak, belki kendimizi de daha iyi anlarız.
Sayfa 315 - Say YayınlarıKitabı okudu
Uyku hastalığı tehdidi olmasaydı, Afrika'dan hiç çıkmazdık; sıcak ve "rahat" bölgelerde sıtma olmasaydı, belki hiçbir zaman kuzeydeki bölgelerin verimsizliğine kaçmak zorunda kalmazdık; veba ve kolera salgını tehdidi olmasaydı, Yeni Dünya bize iyi bildiğimiz Eski Dünya'dan daha cazip hale gelmezdi. Doğuştan var olan merakımız bize bunda yardımcı oldu, ama dış zorunluluklar olmasaydı, belki de hiçbir zaman yeni bir çığır açılmazdı. Küçük ölçekte insan, kendi yarattığı cennetten defalarca kovuldu. İnsanlık tarihi, insanın doğayla çatışmasını muharebeler ve savaşlar, hükümdarlar ve isyanlarla dolu tarih kitaplarında anlatıldığından daha güçlü bir şekilde yansıtmaktadır.
Sayfa 306 - Say YayınlarıKitabı okudu
İnsan kültürlerine, tarıma ve yerleşim yerlerine dair en eski kanıtların bulunduğu iki nehir havzasında, yani Fırat ve Dicle vadilerinde olduğu gibi. Bu vadinin devamı, denize kadar uzanır. Daha 10.000 yıl önce büyük bir kısmı kuruydu. Sadece orada yeterli besin kaynağı bulunduğundan, Afrika'dan göç eden insan grupları muhtemelen nehir vadilerini tercih etmişlerdir. Rağbet gören sütün de aktığı ikinci cennet, yani cennet bahçesi belki de burasıydı. Sütten yararlanmak, büyük hayvanlarla barış içinde yaşamanın temelini de oluşturuyordu. Ayrıca "kutsal topraklar" da buradaydı. Buzul çağının sonu, ikinci cennetin de aniden sonunu getirdi. Eriyen buz kütleleri, deniz seviyesini sürekli yükseltti, ta ki sıcak ve verimli vadinin büyük bir bölümü tamamen su altında kalana kadar.
Sayfa 303 - Say YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Mit ve din açısından ne anlama gelirse gelsin, bu mesel aslında cenneti oldukça dünyevi bir üslupla resmeder. Vahşi hayvanlar barışçıldır ve ağaçların üzerinde meyveler vardır. Tüm insanlığın kaynağı olduğu söylenen çift, çıplaktır! Âdem ve Havva önceleri çıplaklıklarının farkında değildiler. Ancak cennetten kovulduktan sonra çıplaklıklarıyla başa çıkmak zorunda kaldılar. Cennet sonrası dünyada dikenler ve devedikenleri olacaktı ve insan, ekmeğini alın teriyle kazanmak zorunda kalacaktı. "Alın teri" ile çalışmak, yani toprağı ekip biçmek zorunda kaldı ve çifti oldu. Tabii ki İncil bir fen bilimleri kitabı değildir ve yaradılış efsanesi doğa tarihinin kısaltılmış bir süreci olarak görülmelidir. İncil'in kelimesi kelimesine tesfiri, dünyaya birçok felaket getirmiştir. Oysa yaratılış efsanesinin cennet ve cennetten kovulma ile ilgili kısacık cümlelerinde bile biyolojik insanlaşmada önemli roller oynayan kaç tane yapıtaşının bulunduğunu görmek hayret verici değil midir?
Sayfa 286 - Say YayınlarıKitabı okudu
Dil açısından daha o zamanlar üç büyük grup vardı. Bunlardan en eskisi olan birincisi Afrika'da olup, insanlığın muhtemelen öz diliydi ve diğer ikisi, Batı-Orta-Kuzey Asya dalı ve yine Avustralya ile Yeni Gine'ye kadar uzanan dalın ayrıldığı Güneybatı Asya dalıdır. İnsan soyu Afrika'daki anavatanından üçüncü kez göç ettikten sonra tüm dünyayı fethetti. "Modern" insan Homo sapiens sapiens Avrupa'ya buzul çağı sırasında yerleşti. Burada binlerce yıl Cro-Magnon insanı olarak Neandertal insanıyla yan yana yaşadı. Amerika'ya yaklaşık 11.000 yıl önce kara yoluyla, bundan da önce Avustralya'ya deniz yoluyla ulaştı. Amerika'nın tamamına yerleşmelerinin üzerinden ancak 11.000 yıl geçmiştir. Yaklaşık 12.000 yıl önce henüz kuru olan Bering Boğazı'ndan geçmişlerdir. Bu bölge buzlanmamıştı, aksine kutuplara yakın olmasına rağmen, birçok açıdan Avrasya'daki tundraya benzeyen bir tundra ile kaplıydı.
Sayfa 278 - Say YayınlarıKitabı okudu
Beyinde kelimeler ve terimler geliştirilir ve daha sonra gırtlaktaki ses telleri tarafından kelimeler ve cümleler meydana getirecek şekilde sıralanır. Dilbilgisi kelimelerin içinde değil, dilin kendisinin içindedir ve dil de yine beynin bir ürünüdür. Böylece modern insanın daha küçük beyni, Neandertal insanının daha büyük beyninden çok daha işlevsel hale gelmiştir, çünkü fikirlerini ve çıkardığı sonuçları aktarabiliyordu. Kas gücünün zihin üzerindeki hâkimiyeti kırılmıştı. Bundan böyle beynin edimleri, evrim sürecinin taşıyıcısı haline geldi. Bu edimler, ilk insanın modern insana giden yolunu belirlemektedir.
Sayfa 270 - Say YayınlarıKitabı okudu
Neandertal insanının kullanabileceği ifade tarzlarının çoğu mimikler veya jestler ve el becerileriydi. Öğrenme, Neandertal insanında taklit etmekle sınırlıydı. Büyük bir ihtimalle geçmiş hakkında konuşamıyordu, geleceği tartışamıyordu. Yapabiliyorsa bile yeni anlam bağlantılarını ve kombinasyonları çok zor kuruyordu. Tüm bunlar tabii ki ilk aletler olarak taşları kullanan ilk insan, yani Homo habilis ve daha büyük ve daha güçlü Homo erectus'un insan soyunun ilk temsilcileri olarak Afrika'dan çıkıp Asya'ya göç eden torunu içinde geçerliydi. Ruh halini yansıtmak veya sadece kendini anlatmak için sesler tabii ki büyük rol oynuyordu. Sesler, kurtların ulumalarında veya balinaların şarkılarında da aynı rolü üstlenmektedir. Kuşların cıvıltılarında da bir mesaj saklıdır. Dişileri kendilerine çeken ve tahrik eden pasajlar içerdikleri gibi, diğer erkeklere, yani potansiyel rakiplere, bölgenin dolu olduğunu ve o bölgenin sahibinin kim olduğunu anlatan kısımları içerir.
Sayfa 200 - Say YayınlarıKitabı okudu
61 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.