Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler

Irkçı Değilim Ama...

Eser Köker

En Eski Irkçı Değilim Ama... Sözleri ve Alıntıları

En Eski Irkçı Değilim Ama... sözleri ve alıntılarını, en eski Irkçı Değilim Ama... kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Van Dijk, günlük konuşmalar içinde ırkçı tutumlarının sosyal ve hukuki açıdan kabul görmeyeceğini bildiği için böyle damgalanmaktan endişe eden, buna karşılık önyargılarına rasyonel bir açıklama getirmeye çalışan bireylerin kullandığı bir diğer yaygın formülasyonun altını çizer: “….’lere karşı değilim ama …” Bu formülasyonda boş bırakılan yerleri “Kürtlere, Alevilere, Romanlara, Türkiye’de çalışan yabancı kadınlara” gibi sözcüklerle doldurduğumuzda, aslında ayrımcılığı bu türden açıklamalarla üzeri örtülü hale getirme, hoşgörülür kılma biçimlerinin günlük konuşmalarda olduğu gibi medyada da ne kadar yaygın olduğunu kolayca fark edebiliriz.
Türkiye’de gerek ulusal düzeyde gerek yerel düzeyde medyanın ırkçı, milliyetçi ve cinsiyetçi söylemleri eklemleme tarzları ve bunların müzakere edilme biçimleri üzerinde yapılmış çalışmalarda, etnik /dini/ cinsiyet temelli ayrımcılığın, biz ve onlar kurgusunun varlığı saptanmıştır. Örneğin Sevda Alankuş-Kural’ın “TV aracılığıyla yaygın medyanın, toplumun meşru çoğunluğu ve iktidar edenler ile onların karşısındaki her türden gayrımeşru azınlıklar arası hegemonya mücadelesindeki ‘tarafını’ resmetmek” (1995:94) amacıyla gerçekleştirdiği “Türkiye’de medya, hegemonya ve ötekinin temsili” başlıklı çalışmasında, çeşitli program türlerinden ve dizi filmlerden seçilen örnekler aracılığıyla dinsel ve etnik ötekilik tiplemelerinin söylemsel kuruluşuna odaklanılmıştır. Çalışma, Kürtlerin televizyon dizilerinde hâkim mitleri yeniden üretecek şekilde, “kriminal dünyanın insanları, dolayısıyla bize de zararları dokunabilecek harici ötekiler” olarak resmedildiklerini (102), türbanlı kadının ise “daha çok öte dünyaya dönük olarak yaşayıp, bugüne aktif olarak katılmayı reddeden birisi olarak stereotipleştiril”irken “iyileştirilebilir öteki” olarak kurulduğunu (97-98) ortaya koymaktadır.
Reklam
Bir başka deyişle, etnik ve dinsel azınlık grupları hakkında ne söylendiği/söylenemediğinin ya da yazıldığı/ yazılamadığının araştırıldığı bir içerik sorgulamasına gidildiği kadar, bu içeriklerin nasıl formülleştirildiği, üslup ve retorik özellikleri, argümantasyon ve anlatı yapıları da analiz edilmiştir. “Uygarlıkların beşiği”, “Medeniyetlerin buluştuğu yer”, “700 yıllık hoşgörü” “birlikte yaşama kültürünün zenginliği”, “Dinlerin biraradalığı” “Hepimizin kardeş olduğu” klişelerine dayalı adlandırmalarla toplumsal mekânı sabitleyen, “birlik ve beraberlik zamanı”na göndermelerde bulunarak aciliyet zamanı yaratan, dini ve etnik kökeni biz tanımının dışında bırakarak sürekli “sadakat” talep eden, “Irkçı, milliyetçi, şoven değilim ama” cümlesiyle başlayan yazıları sürekli gündemde tutan ulusal basın, Türkiye’de yaşayan hâkim dini çoğunluk karşısında Alevileri sadece “Müslüman biz”in bir parçası olarak gündeme getirdiği gibi, diğer bazı azınlıkları “dinleri”, özellikle de “kiliseleri” aracılığıyla işaretlemekte, azınlıkların etnik kökenlerini belirtirken terör, suikast, isyan gibi ortaklığı tehdit eden adlandırmaları kullanmaktan çekinmemektedir. Yabancı kadın işçi fuhuş, uyuşturucu, suç ile birlikte anılmakta, mülteciler yoksulluk ve yoksunluk anlatılarının özneleri olarak kurulmaktadır.
Irkçılık-ayrımcılığa karşı içeriğin bulunduğu haberler içinde Ermenilere karşı ayrımcılık yapıldığını teslim edenlerin oranı %35’tir (49 haber ve yazı). Hrant Dink cinayeti dolayısıyla, Ermeniler özellikle Hürriyet (21) ve Zaman’daki (18) haber ve yazılarda ayrımcılığa uğradıkları işaretlenen başlıca grup olarak öne çıkmaktadır. Bunu 19 haber ve yazıda Müslümanlar (17’si Zaman’da olmak üzere), 18 haberde Türkler (17’si Zaman’da olmak üzere) 15 haberde de Kürtler (12’si Zaman’da olmak üzere) izlemektedir. Türkiye nüfusunun %97’sini oluşturan Müslümanların ayrımcılığa uğradığı iddialarını bir kenara bıraktığımızda, İslamcı-muhafazakâr çizgideki Zaman’ın Ermeniler ve Kürtler gibi diğer azınlık gruplarına karşı da duyarlı bir söylem geliştirmiş olması dikkat çekicidir. Güneyde İmece de inceleme kapsamında ele alınan yerel basın içinde Ermenilere ayrımcılık yapıldığı yönündeki haber ve yazı içeriklerine (6) yer veren tek gazete olmuştur. (bkz. Tablo 3). Türkiye’de Romanlara, Araplara, Süryanilere, Yahudilere, Hıristiyanlara, siyahlara, eşcinsellere, yabancı kadınlara, cemaat ve tarikatlara, Avrupalılara, Asyalılara yönelen ve gündelik dilin içine bu gruplara özgü ırksal, kültürel özelliklere dair stereotipler aracılığıyla yerleşen ayrımcılığın yerel ve ulusal basın tarafından neredeyse hiç görülmemiş olması ise dikkat çekicidir.
Haber ve yazılarda çeşitli gruplara yönelik ırkçılık ve ayrımcılıklar işaretlenirken bu grupların olumlu özelliklerine dair vurgular ağırlıklı olarak onlara atfedilen sadakat kimliği ve işbirliği yapabilme kapasiteleri (23 haber ve yazıda) aracılığıyla kurulmaktadır (bkz. Şekil 8). Bu yönüyle, Ermeniler (17 haber ve yazıda) Türklere ve Türkiye’ye karşı sadık oldukları-olabildikleri ölçüde takdir edilmekte, Kürtler sadakatleri (2 haber ve yazıda) ve geleneklerine bağlılıkları (2 haber ve yazıda) ile, Aleviler geleneklerine bağlılıkları (3) ve sadakatleri (1) ile temsil bulmaktadır. Azınlık aktörleri, adaletsizlik ve haksızlık yaptıkları, şiddete ve suça meyilli oldukları ya da hainlik yaptıkları takdirde (Kürtler 6 haber ve yazıda), sadakatsizlik ve güvenilmezlik durumunda ve Türkiye’ye haksızlık yaptıklarında Ermeniler 3 haber ve yazıda); yaşam biçimlerinin farklılaşması halinde (Aleviler, 1 yazıda) ise olumsuz yargılarla temsil bulabilmektedirler.
Ayrımcılık karşıtı haberin yokluğu, ayrımcılığın sorunlaştırılmaması ile açıklanabilir. Kısmen haberlere sızan “ayrımcılık yapıldığı” bulgusunu örten haklılaştırmaların, özellikle de “her yerde, Avrupa’da, Amerika’da ayrımcılık yapıldığına” dair cümlelerin yaygınlığı ve “evet, ayrımcılık yapılmıştır belki ama bunlar münferit olaylardır” cümlelerine gizlenen tekilleştirmenin çokluğu, ayrımcılığa karşı farkındalık yaratılması önünde bir engel oluşturmaktadır.
Reklam
Etnik-dinsel gruplara veya toplumdaki ayrıcalıksız kesimlere yönelik ırkçı-ayrımcı tutumlara dikkat çeken 144 haber ve yazının 45’inde ayrımcılığa karşı çıkan ifadelere başka bir gruba (örneğin Türk olmayana) yönelen ayrımcılık ya da Türklüğü yücelten milliyetçilik kurguları eşlik etmektedir. Bu yönüyle bu 45 haber van Dijk’ın (1991) “….lere karşı değilim ama…” ifadeleriyle belirginleştiğini vurguladığı, insan hakları retoriğini besleyen ayrımcılık karşıtı normlara bağlılık görünümünün arkasına gizlenen yeni ırkçı söylemle örtüşmektedir. Bu türden yorum ve yazılarda örneğin Avrupa’nın Türkiye’ye ve Türklere karşı tutumunun ayrımcılık olduğu işaretlenirken aynı anda Fransız, Rum, Ermeni karşıtlığının kurgulandığı “düşmanca” söylemler öne çıkarılabilmektedir. Irkçıayrımcı ve ırkçılık-ayrımcılık karşıtı içeriği bir arada barındıran bu türden haberlerin temalarına göre dağılımı “biz değil onlar ırkçı-ayrımcı” iddiasının bu haberlerin önemli bir kısmında (10 haberde) öne çıktığını göstermektedir. 6 haber ve yazıda ise Türkiye’de ayrımcılığın varlığı kabul edilmiştir. Bununla birlikte aynı öbekte yer alan haber ve yazılar Kürtlerin suça meyilli olduğunu (4) ve güvenilmez olduğunu (1), Hrant Dink’in vurulmasının Türkiye aleyhine bir komplo olduğunu (4), herkesin Türkiye’ye ve Türklere karşı olduğunu (2) da iddia edebilmektedirler
Gazete başlıklarındaki ayrımcılıklar
Irkçı-ayrımcı söylemlerin oluşmasında, biz ve onlar karşıtlığı önemli bir yer tutmaktadır. Başlıkların niceliksel analizi bu karşıtlığın öte tarafının ağırlıklı olarak “Kürtler” ve “Ermeniler” olduğunu göstermiştir. Niteliksel bir değerlendirmede ise, Türklüğün övgüsü ve yüceltilmesinin, neredeyse her zaman, Kürtler ve Ermenilerle ilgili
Türklük kadar Müslümanlığın laik yorumu da ırkçı-ayrımcı söylemlerin beslendiği, çoğunluk aktörlerini ayıran ortak özellik olarak öne çıkabilmektedir. Hıristiyanlar ve Kemalist milliyetçiliğin söylemsel çerçevesi içinde kabul gören (bkz. Bora 1994) geleneksel İslam çizgisinin dışında kalanlar, bu söylemin öteki tarafları olarak işaretlenmektedirler. Özellikle Karikatür krizinin ve Papa’nın İslam dini hakkındaki açıklamalarının ardından ve Türkiye ziyareti öncesinde, Papa’nın kişiliğinde Hıristiyanları hedef alan, hakaret olarak yorumlanabilecek ifadeleri başlığa taşıyarak (1-4) kamuoyunun nabzını tutmak iddiasındaki medya elitleri, bu başlıkları atarken yüzde 97’si Müslüman olan Türkiye’de yaşamaya çalışan ve bu başlıklar nedeniyle incinebilecek Hıristiyanların varlığını görmezden gelinecek bir “küsürat” olarak değerlendirebilmektedirler. 1) AKP: Papa cahil ve zavallı biri… (Posta, 19.09.2006) 2) Papa’ya ‘hoş geldin’ kitabı: “Papa Bir Puttur” (Yeni Balıkesir, 15.10.2006) 3) PAPAğan Siyaset (Yeni Balıkesir, 28.11.2006) 4) Papaturka (Hürriyet, 01.12.200
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.