Sana verilmiş hazineyi bulmak için dışarıda aramayı bırak… Hazine sende gömülü… Toprağını kaz… yüreğine doğru… Oraya indiğinde arşa çıktığını fark edeceksin… Gönlüne indikçe yükseleceksin…
İnsan, dünya üzerindeki “sanal” değerlerle olaylara baktığı için bazen ne kadar şanssız olduğunu düşünür… Oysaki dünya üzerindeki değerler dünya dışına çıktığında hükmünü kaybeder.
Görmek istemeyene güneş neylesin?
Mühürlenmiş kalbine sözler neylesin?
Kirlenmiş gerçeğe özler neylesin?
Ne fark eder sevdiğim benim kim olduğum,
Güneşe kör ömrüne gözler neylesin?
Sen duymazsın nefsinden başka kimseyi,
Sararmış yaprakların bahar ortasında,
Genç yaşında eskiyen yıllar misali,
Sırasını bekleyen güzler neylesin?
Maskeler taşırken kalbinin içinde,
Sevgiyi taşıyan yüzler neylesin?
Keşkeler taşarken “kader” biçiminde,
Parçalara bölünmüş cüzler neylesin?
Bitsin artık bitmeyen bu sonsuz çile,
Mahkûmken “zamansız” yaşayan ecele,
Hesapların alnında diziliyorken,
Sessiz kalmaya yeminli gizler neylesin?..
...adaletin yerlerde süründüğü, vahşetin, tecavüzün, savaşın, sınıflandırmanın, bağımlılıkların, kendini yetersiz hissettirmenin, tüket tüket yoksa hiçsin anlayışının hüküm sürdüğü sistem mi özgürleştiriyor yoksa “Hakiki İslami” anlayış mı?
Siz İslamiyet’te tavsiye edilen iki ibadet ya da dua ya da uzak durulması tavsiye edilmiş konulara karşı “özgürlüğünüzü kaybettiğinizi” düşünüp “öf pöfleyerek” İslamiyet’ten ve Kuran’dan uzak kalırken, “Ben şimdi daha hazır değilim, hayatımı kısıtlar, içki içemem, çocuğumun eğitim masrafı var hacca gidemem” gibi şeytanın sırrınıza yaklaşmanızı engellemek için verdiği vesveselerle, “sisteme olan asıl köleliğinizi” ilan etmiş oluyorsunuz.
Azadınızı kendi ellerinizle imkânsız kıldığınızı anladığınız uyanış günü yani kıyam günü, yani Kıyam-Et’te bu acıyla yüzleşmeye, “sanal” bir dünya için hakiki bir ebedi dünyayı kaybetmeye hazır mısınız?