Çok çabuk bitti diye üzüldüğüm nadir kitaplardan.Etkisi büyük, sizlere farkındalık oluşturacağına inandığım bu öykü tadındaki eseri tüm okurseverlere öneriyorum.Çocuk gelişimci olduğumdan dolayı konusu bana hitap ettiğinden keyifle okudum. Hediye kitabı için yazarımız
Selahattin Tomar
Selahattin Tomar a teşekkür ederim.
Hiçbir çocuk “kötü”olarak dünyaya gelmez.Eğer yıkıcı davranıyorsa mutlaka altında yatan sebepler ve giderilmemiş ihtiyacı vardır.
Kitap ne anlatıyor? (Spoiler içerir.)
İşitme engelli kızı olan (Çiçek) bir baba ( Oktay) kızını anlayamadığından dolayı şiddet uyguluyor. Babayı cezalandırma yöntemi olarak “Sessiz Adaya” gönderiyorlar. Adada da herkes işaret diliyle konuşuyor. Tabii Oktay bu adada hayatını idame ettirme konusunda bayağı bir zorlanıyor. Fakat davranışlarında değişme oluyor iyiye evriliyor.
“Empati”yi dibine kadar hissettirmenin en güzel yolu bu bence de.. Çünkü bizler bir şeyi anlamamız için maalesef o şeyi yaşamamız gerekiyor.Yoksa kolay kolay anlamıyoruz.
Sizce;
Cezalandırma toplum için ahlaki eğitimin bir parçası mıdır? Cezalar, toplumun kollektif bir savunma mekanizması mıdır? Cezalandırma toplum üyelerinin aralarındaki ilişkileri düzenleyen basit bir mekanizma mıdır?
Yazar suçluları cezalandırmak yerine rehabilite etmenin iyi olacağını savunuyor. Faydacı görüşün iyileştirici ve rehabilite edici etkisi cezalandırmayı büyük oranda savunabileceği söylenebilir ama ne kadar başarılı olunabilir orası tartışılır.
"Hayır! Ailemi, kız kardeşimi, herkesi kaybettim. Onu da kaybedemem. Üstelik ben onun rahatça yaşaması için her şeyi yapıyorum. Yeterim ben kızıma." .... "Ayrıca o benden ayrı yapamaz ki, daha küçücük... Ben de onsuz yapamam..."
"Biliyormusun ...., insanlar hata yapabilir ve önemli olan bu hatalardan ders çıkarıp daha iyi bir yol seçmektir. Kendine ve çevrene daha fazla değer vermek sana ve insan ilişkilerine iyi gelebilir."
Herkes aynı şartlarda gelmiyor dünyaya... Kimi zengin, kimi fakir. Kimi bir savaşın ortasında gelir dünyaya, daha gözlerini açar açmaz kaybetmiştir. Belki babasını, belki arkadaşını, belki de çocukluk aşkını...
Çok çabuk bitti diye üzüldüğüm nadir kitaplardan.Etkisi büyük, sizlere farkındalık oluşturacağına inandığım bu öykü tadındaki eseri tüm okurseverlere öneriyorum.Çocuk gelişimci olduğumdan dolayı konusu bana hitap ettiğinden keyifle okudum. Hediye kitabı için yazarımız
Selahattin Tomar a teşekkür ederim.
Hiçbir çocuk “kötü”olarak dünyaya gelmez.Eğer yıkıcı davranıyorsa mutlaka altında yatan sebepler ve giderilmemiş ihtiyacı vardır.
Kitap ne anlatıyor? (Spoiler içerir.)
İşitme engelli kızı olan (Çiçek) bir baba ( Oktay) kızını anlayamadığından dolayı şiddet uyguluyor. Babayı cezalandırma yöntemi olarak “Sessiz Adaya” gönderiyorlar. Adada da herkes işaret diliyle konuşuyor. Tabii Oktay bu adada hayatını idame ettirme konusunda bayağı bir zorlanıyor. Fakat davranışlarında değişme oluyor iyiye evriliyor.
“Empati”yi dibine kadar hissettirmenin en güzel yolu bu bence de.. Çünkü bizler bir şeyi anlamamız için maalesef o şeyi yaşamamız gerekiyor.Yoksa kolay kolay anlamıyoruz.
Sizce;
Cezalandırma toplum için ahlaki eğitimin bir parçası mıdır? Cezalar, toplumun kollektif bir savunma mekanizması mıdır? Cezalandırma toplum üyelerinin aralarındaki ilişkileri düzenleyen basit bir mekanizma mıdır?
Yazar suçluları cezalandırmak yerine rehabilite etmenin iyi olacağını savunuyor. Faydacı görüşün iyileştirici ve rehabilite edici etkisi cezalandırmayı büyük oranda savunabileceği söylenebilir ama ne kadar başarılı olunabilir orası tartışılır.
Şimdiden keyifli okumalar.