Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Metafiziğinde Tanrı ve İnsan

Ekrem Demirli

İslam Metafiziğinde Tanrı ve İnsan Gönderileri

İslam Metafiziğinde Tanrı ve İnsan kitaplarını, İslam Metafiziğinde Tanrı ve İnsan sözleri ve alıntılarını, İslam Metafiziğinde Tanrı ve İnsan yazarlarını, İslam Metafiziğinde Tanrı ve İnsan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Peygamber, “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır, onları ezberleyen cennete girer” buyurur. Sufiler bu hadiste dile getirilen düşüncenin bütün unsurları üzerinde ayrıntılı olarak durmuş, isimlerin sayısı, anlamları, bu sayının doksan dokuzla sınırlanması ve her şeyden önemlisi “onları ezberlemek” veya “öğrenmenin” anlamından söz etmişlerdir. Hadiste geçen ezberleme veya öğrenmenin dereceleri ahlakın kemâle erdirilme süreciyle irtibatlandırılmıştır.
Sayfa 239 - KABALCI
Her zuhur bir bâtınlıktan sonra gerçekleşir.
Sayfa 238 - KABALCI
Reklam
Allah'ın yarattığı her şey dairenin çevresindeki noktalar gibidir. Dairenin ortasındaki noktadan çıkan çizgilerin çemberin her noktasıyla aynı ilişkiye sahip olması gibi Allah'ın bütün varlıklara olan ilişkisi de birdir.
Sayfa 234 - KABALCI
İnsanların bildikleri isimler gerçekte isimlendirilenlerini tam tanımlayan gerçek isimler değillerdir. Onlar hakkında en doğru hüküm isimlerin isimleri demektir. İsimler nispetle­rin, hallerin ve izafetlerin isimleridir. Böylece Hak veya halkla ilgili, sıfat diye isimlendiri­len şeylerde de durum böyledir. Allah’ın bize bildirilmiş olan bütün isimleri, bize göre verilmiştir ve her şey­den önemlisi rahmet, bilgi, kudret gibi isimler konularıyla birlikte düşünülebilir şeylerdir. Bu durumda meluh olmadan ilah, merzuk olmadan Rezzak, merhum ol­madan Rahim olamaz. Örneğe baktığımızda, baba olmadan oğul veya oğul olmadan baba olamaz hükmünü verebiliriz. Bu görelilik ilişkisinden çıkan mantıksal bir sonuçtur. Peki oğul yok iken baba da yoktur demek, baba herhangi bir şekilde, örneğin bir insan olarak var olamaz mı demektir? lbnü’ l-Arabî burada yok olan şeyin sadece babalık bağı olduğunu söyleyerek, yukarıda aktardığımız ifa­delerinin nasıl anlaşılması gerektiğine dikkat çeker. Çünkü Meluh olmadan ilah yoktur demek, Mutlak Varlik bu şekilde isimlendirmemizi mümkün kılan bir nite­lik yok demektir.
Bazı insanlar akli düşünceleriyle Hakkı talep eder. Bulduğunun doğru olup olmadığına delil arayan, balın tatlılığı ve cinsel ilişkinin lezzeti hakkında delil arayan kimseye benzer. Oysa söz konusu şey hak­kında ancak zevk yoluyla delil bulunabilir, ilahi zâtı akılların teorik güçleriyle bilmeleri mümkün değildir. Çünkü Allahı bu güç cihetinden bilmek sadece hayreti arttırır. Allah seçmiş olduğu kullarına kendi celâline yaraşır şekilde kendisini bildirmesi yoluyla bilinebi­lir. O halde Hak (cc) delille bilinir diye iddia eden kimse sadece soğuk demir döver. İlim [Hakka] perdedir. Burada kastedilen ilim, teorik ilimdir. Allah ehli Hakkı Onun bildirme­siyle bilmişlerdir. Çünkü Hak söz konusu insanların işitmesi ve görmesi olduğu gibi, onların ilimleri de olmuştur. Bu müşahede mertebesine ulaşan kimsenin fikir sahibi olması düşünülemez. Tam tersine bu insanlarda tasavvur edilebilecek şey, anla­yışla birlikte herhangi bir tefekkür söz konusu olmaksızın Hakkın bir çeşit ilhamıdır.
Hz. Peygamber haber vermediği sırların kendisinden sonra gelenler tarafından elde edileceğine işaret etmediği gibi, böyle bir şeyi men de etmemiştir. Hz. Peygamber daha önemsiz olanları haber vermesine rağmen bazı sırları bildirmeyişinin sebebi, müstakbel bir durumda gerçekleşeceği bildi­rilen şeylere arzu duyulmasını engellemektir, insanlar bu gibi şeyleri elde etmek için büyük arzu ve istek duyarlar; böylelikle kendi dönemlerindeki bilgilerden paylarını yitirirler. Üstelik zamanları gelmediği için söz konusu sırların bilgisine de ulaşamaz­lar.Meyveler ve diğer bitkisel ve madeni rızıklar mevsimlerin, iklim­lerin ,dönemlerin mizaç ve mensuplarına göre ayrıldığı gibi, rabbani bağışlar da dönemlere göre kısımlara ayrılmıştır; söz konusu bu ayrılma, değiştirme, öne alma, geciktirme, başkalaşma ve değişme kabul etmez
Reklam
Hak bir yeri düzenlediğinde o yer, Hak'tan gelen bir ruh kabul eder. Bu kabul o şeye 'ruh üflemek' diye ifade edilir. Gerçekte kabul, düzenlenmiş o surette, sürekli tecelli akışını alma yeteneğinin ortaya çıkmasıdır.
İbnü'l-Arabîye göre insan aklıyla Tanrı'nın var olduğunu bilir ve olumlu niteliklerle sınırlamaksızın Onu “salt iyilik,” “salt varlık” ve “bir” olarak niteler. Ardından aklın belirlemesi gereken ikinci konu Tanrı'nın nebi göndermesidir. Peygamber ise aklın selbi [olumsuzlayıcı] yöntemle nitelediği Tanrı'yı olumlu nitelikleriyle tanıtır. İbnü'I-Arabî'nin Tanrı ve nebilik anlayışı bu ilkeye dayanır. Bu bakış açısından ulaşılacak sonuç ise Tanrı'yı ancak kendisinin isimlendirebileceğidir. İnsana kendi isimlerini bildiren Tanrı'dır.
Sayfa 125 - KABALCI - "İlahi İsimler Teorisi"
İlk sufiler “tasavvuf nedir?” sorusunu ısrarla “ahlak” diye yanıtlamışlardı. Tasavvuf, yöntemi ve gayesine en uygun isim olarak ahlak adıyla isimlendirilebilir. İnsanın ahlaki eğitimi, davranışlarının geliştirilmesi tasavvufun temel gayesiydi. Kayserî tasavvufun felsefe ve kelamdan farkını bu özelliğiyle açıklar.
Sayfa 123 - KABALCI - "Kayserî, Risale fi ilm-i tasavvuf"
151 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.