Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif

Mehmet Emin Erişirgil

İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif Sözleri ve Alıntıları

İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif sözleri ve alıntılarını, İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif kitap alıntılarını, İslamcı Bir Şairin Romanı - Mehmet Akif en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Seller gibi vâdiyi enînim saracakken, Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.
Sayfa 358Kitabı okudu
Âkif' in jüriye verilen manzumesi imzasızdı ama bütün aza "Seçtiğimiz eser onundur." diyordu. Bu manzumenin vezninden, kafiyelerinden tutun, mısralara yerleştirdiği kelimelerin manası, sesi, kısacası her şeyi "Beni Âkif yazdı." der gibiydi. Doğrusu da aynı eda ile, aynı mana ile İstiklâl Marşı' nı kim yazabilirdi?
Reklam
Berlin' de işi bitince İstanbul' a döndüğü zaman arkadaşlarından hepsi ona Almanya' yı, orada gördüklerini soruyorlardı. Her birine Almanya' nın gördüğü bir tarafını anlattı. Bir gün arkadaşlarından birine şunları diyordu: "Berlin'de karşıma hep Yahudiler çıktı: Banka, borsa, kitap, musiki her şey Yahudilerin elinde. Vesikasız ekmek, tereyağı da öyle. Korkarım, bu memleket bir gün onlardan hesap soracak!" Başka bir gün diğer bir arkadaşı ona "Ne oluyoruz?" demişti. O vakit Âkif şunu diyordu: "Ne olacağız? Berlin'de büyükelçi Kur'an tefsiriyle uğraşıyor, Fatih 'te bir kahvehanenin peykesine kurulmuş sarıklılar da sabah akşam siyaset laklakalarıyla meşgul, artık ne olacağımızı sen düşün."* *Mithat Cemal: Mehmet Akif, 1939, s. 200. 239
"Sana bir şey söyliyeyim mi dedi, bizdeki şiirlerin eskisi, yenisi bir nevi sis parçalarından başka bir şey değil. Bunlar güneşin tesirine engel oluyorlar da cemiyet içindeki birtakım tufeylileri canlandırıyorlar. Bereket versin, bu sis parçaları geniş küme halinde değil. "
Bir Roman
Fakat ilk defa Çamlıca' daki köşkte okuduğu bu Quo Vadis, yok mu, onun fikrî gelişmesinde büyük bir iz bırakmıştır: bu romanı hiç unutmamış olmasından belli. Bu kitabı behemahal okumasını Baytar Dairesi Kâtibi' ne tavsiye ederken: -Ah, derdi, Peygamberimizin dört yanını, bir türlü yazacak sanat adamı, ne olur bizde de yetişse... Ve sonra ilave ederdi: " Bu kitapta ilk Hristiyanlara yapılan zulümleri okuyup da İsa dinine meyletmemeye imkân yok. Ömer' in adaletini böyle yazacak sanatkâr çıksa inan bana, İslâmlığı herkes o kadar sevecek ki."
bir vazifeyi yapan adama, iyi yapıyorsun, kötü yapıyorsun yahut şu yazın doğru, şu yanlış veya noksan denir;ama o, niye bu yoldan yürüyor diye tenkit edilebilir mi?
Reklam
Fikret'in şiirleri, lokanta yemekleri gibi süslğ şeyler.... Ali Ekrem'inkiler ise ev kadınlarının yaptıkları gösterişsiz, fakat temiz yemekler var ya, onun gibi bir şey.
O Kastamonu'nun bazı ilçelerine de gitmiş, hepsinde etrafında olanlara ve camilerde kürsü etrafında toplananlara hem Sevr Muahedesi'nin hükümlerini anlatıyor hem yeise kapılmanın fenalıklarını söyledikten sonra onları birleşmeye davet ediyordu; sonra “Cedlerimiz size dünya kadar büyük, dünya kadar güzel vatan bıraktı, siz çocuklarınıza ne bırakacaksınız?" diye âdeta haykırıyordu.
Ben böyle yemin edemem
O cemiyete girmiş olmaktan çok fazla, Fatin Efendi ile tanışmış olduğu için seviniyordu. Hem sarıklı hem matematikçi yani hem Doğu'yu bilir hem pozitif bir ilimde ihtisas için uğraşır biri olma, onun gözünde her Müslüman aydınının ideali olmalıydı. Fatin Efendi'de en çok sevdiği hâl buydu. Bu tarihten sonradır ki Âkif, Fatin Efendi ile sıkı fıkı arkadaş olmuştur. Şu var ki Akif, Fatin Efendi'yi severdi demek onunla hiç darılmamış manasına gelmez. Fatin Efendi'nin Akif'i ziyaret için Baytar Dairesine uğradığı günlerden biriydi. O, mümeyyiz Şevket Bey'e şunları anlatıyordu: "Bir gün Vaniköyü’ne gitmiştim: Bizim Beylerbeyi'nden yürüye yürüye; Fatin Efendi davet etmişti de onun için. O gün bir parça yağmur yağıyordu. Hoca gelmeyeceğimi sanmış, ahbabına gitmiş, ertesi gün geldi; güya özür dilemeye... Yağmurmuş da benim gelmeyeceğimi sanmış da... Bilmem ne. O gün kendisine şunu dedim: -Hoca hoca bak bana, söz ancak ölüm yatağında olursun da yapamaz hâlde bulunursun, o zaman tutulmaz." Eski milletvekili, arkadaşının tabutu arkasında yürürken yahut onun ölümüne, Mum gibi yandı ciğer, çünkü vatan türküsünü Hep geçen kapkara günlerde, terennüm etti. Çıktı "Kırklar" bir ağızdan dediler tarihin; İçimizde vatan şâiri “Akif" gitti. kıtasını tarih düşürmek için yazarken, kim bilir bu mazi gözü önünde ne renklerle canlanmıştır!
Balkan Harbi
Âkif ayetten veya hadisten ilham alarak manzumesini yazmış değildir. Tersine önce manzumesinin konusunu düşünmüş, sonradan ona uygun düşecek ayeti bulmaya çalışmıştır: bazen muvaffak olarak, bazen olmayarak, yani zorla yakıştırarak. İlk defa yazdığı ve Fatih Camii'nde kürsünün etrafına toplanan halka okuduğu manzumenin başında şu ayet vardır: “Ya Muhammet de ki ey mülkün sahibi olan Allah'ım, sen mülkü dilediğine verirsin, sen mülkü dilediğinden alırsın, sen dilediğini zelil edersin. Hayır, yalnız senin elindedir. Sen, hiç şüphe yok ki her şeye kadirsin." Nesir olarak yazdığı bu tercümenin manasını da manzum olarak şöyle anla- tıyordu: İlahî, “malik-el-mülküm" diyorsun.Doğru, âmenna. Hakikî bir tasarruf var mıdır insan için? Asla! Eğer almışsa bir millet, edip bir mülkü istilâ; Eğer vermişse bir millet bütün bir mülkü bi-perva; Alan sensin, veren sensin, senin hükmündedir dünya.
23 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.