Kültürel İşgal Girişimi

İstanbul Sözleşmesi

Harun Ceylan

İstanbul Sözleşmesi Sözleri ve Alıntıları

İstanbul Sözleşmesi sözleri ve alıntılarını, İstanbul Sözleşmesi kitap alıntılarını, İstanbul Sözleşmesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Aslında 2011 yılında imzalanıp 2014 yılında ülkemizde yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi, 1979 yılında kabul edilen ülkemizde 1986 Yılında yürürlüğe giren "Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme" (CEDAW)'in ileri aşamasıdır. Bu iki sözleşme, uluslararası alanda kadın haklarini savunan en önemli iki belge olarak kabul edilir. CEDAW'da ağırlıklı konu kadın erkek eşitliği iken İstanbul Sözleşmesi'nde temel konu, kadına yönelik şiddettir. Ancak sözleşmelerde bu konular ele alınırken kullanılan kavram ve tanımlar, LGBTIQ+ hareketinin temel dayanak noktaları olmuşlardır. "Toplumsal cinsiyet" kavramı CEDAW ile gündeme gelmişken; Toplumsal cinsiyet kavramı ile birlikte cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği kategorilerini doğrudan metininde içeren ilk uluslararası sözleşme İstanbul Sözleşmesi'dir.
Keza Ortodoks Hristiyan dünyasının merkezi konumunda olan Rusya da aynı şekilde İstanbul Sözleşmesi ve LGBTİQ+ hareketlerine karşı net ve keskin bir duruş sergiledi. Hatta bu hususta en keskin dur Putin'in sergilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Rusya'da kısa bir süre önce anayasada yapılan değişiklik ezici çoğunlukla onaylanarak yürürlüğe girdi. Bu yeni düzenlemenin arasında Toplumsal Cinsiyet ideolojisinin ve LGBTİQ+ kavramlarının yasaklanması yer alıyor. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Toplumsal cinsiyet kavramı Batı'nın ürünüdür. Bu kavrama göre her toplum kendi toplumsal cinsiyet algısını inşa eder fakat normalde öyle bir şey yokmuş. Mesela kadin bedeninde farklı bir cinsiyet hapsolmuş olabilir. Ya da erkek cinsiyetine farklı bir cinsiyet hapsolmuş olabilir. Bu, LGBTİQ+ cinsiyetlerinden bir tanesi de olabilir, Q: yani Querr: yani akışkan, her an farklı bir cinsiyete geçiş yapabilen, kendini hangi rol ile tanımlamak istiyorsa tanımlayabilecek bir insan tipi. Dolayısıyla insanları kadın ve erkek cinsiyetine hapsetmek Toplumsal Cinsiyet algısı olduğu söyleniyor, bu kavramı üretenlerin algısı bu. Fakat Rusya bunu batılı bir işgal girişimi olarak algıladığı için bu sapıklığı kesin bir duruş sergileyerek yasakladı. Bu yasaklamaların neticesinde Putin son olarak şunu söyledi: "Bunu daha önce de söyledim. Yine söylüyorum. Ben devlet başkanı olduğum sürece bu gerçekleşmeyecek, bir ailede ebeveyn 1, ebeveyn 2 olmaz. Anne ve baba olur. "dedi.
Reklam
İstanbul Sözleşmesi'nin ne olduğuna dair birçok şey söylenebilir elbette. Fakat giriş mahiyetinde ne olduğuna dair birkaç kelam ile özetleyeceksek İstanbul Sözleşmesi; -Kadına Şiddeti engellemeyle alakalı olan maddeler, kadına şiddeti engellemekten daha ziyade kadını erkeğe, erkeği de kadına düşman etmeyi amaçlıyor. -Eşcinselliği
Bir başka örnek: Orijinalinde "aile" kavramı yerine "ev içi" kavramını belirtmeyi uygun görmüşler. Ama çeviriye yer yer ev içi, yer yer aile içi demişler. Yukarıda da belirttiğim gibi aile kavramını da şiddetle birlikte zikretmişler. Aile yerine ev denmesinin sebebi de şu: Her ilişki yaşayan, aile olmayabilir. Eğer aile dersen birliktelikleri sınırlamış olursun. Bu sebepten gayriresmi/gayrimeşru birliktelik yaşayanları da kapsaması açısından ev içi kavramını uygun görmüşler. Örneğin ev içi partner kavramı var: LGBTİQ+'e mensup olanların birlikteliklerini, farklı birliktelikleri de tanıyabilmek ev içi partner kavramını seçmişler. Eğer aile denseydi sadece resmî evlilikleri kapsamış olacaktı. Bu zihin yapısına göre birliktelik, yalnızca aile ile sınırlanamaz. Zaten ileride detaylıca bahsedeceğimiz gibi Avrupa'da bazı ülkelerde doğan çocukların yarısından fazlası veya yarısına yakını evlilik dışı birliktelikten doğan çocuklardan oluşuyor. Bu yüzden hep şunu diyoruz: İstanbul Sözleşmesi'ndeki maddeler Avrupa'nın kendi ihtiyaçlarına binâen ortaya çıkan maddelerdir. Bizimle zerre alakası yoktur. Maddeler daha birçok tehlikeli argümanlar içermektedir. Örneğin; "farklı cinsiyet rolleri", feminist ve LGBTIQ+ derneklerine atfen "derneklerle işbirliği", "onların desteklenmesi" "farklı cinsiyet rollerinin eğitim müfredatına sokulup normalleştirilmesi", "Eşler arası tartışmalarda arabuluculuğun yasaklanması' ve daha birçok şey...
6284 ve İstanbul Sözleşmesi, aileyi imha sözleşmeleridir. Bizzat 3 çiftin hikâyesini biliyorum; hepsinde de kadın kocasını aldatmış, aldattığı da aşikâr olmasına rağmen mezkûr sözleşmeler, sürekli kocanın aleyhine işlediği için kocanın hem nafaka hem de tazminat vermesine hükmediyor. Kadını koruyayım derken binlerce erkeğe zulmeden bir proje var ortada. Kadını koruduğu zaten yok, aksine aileyi, geleneği, namus gibi kavramları yerle yeksan etmek için çıkarılan yasalar bunlar. Bu yasalar kadına diyor ki; sen ister evli o ister bekâr, istediğin adamla birkaç ay yat-kalk, sonra bu adamdan şiddet görüyorum de, yeter ki de, bak biz o zaman o adama ne yapıyoruz! Evli olsan da başka erkeklerle yatıp kalkabilirsin, biz seni her türlü muhafaza ederiz, sen rahat ol diyor yasalar. Hâliyle içinde hainlik yapmaya meyil bulunan kadınlar da şeytana dönüşüveriyor. Adam zaten aldatılmış, hayatı sarsılmış, zihni allak bullak olmuş, kendini toparlamakla mı uğraşsın, bir de üstüne kadının başkalarıyla rahatlıkla yatıp kalkması için cebren verdiği nafakaya mı yansın?
Sayfa 119Kitabı okudu
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği en nihayetinde kökü 40 yıla dayanan bir fikirdir. İstanbul Sözleşmesi de onun etrafında maddeler halinde hazırlanmış, T.C.E'nin ete kemiğe bürünmüş hâlidir ve ülkelere böylece dayatılmıştır. CEDAW da kökü 1980'lere dayanmaktadır.
Reklam
36 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.