Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

1657-1658

İstanbul'a Bir Yolculuk

Claes Rålamb

İstanbul'a Bir Yolculuk Gönderileri

İstanbul'a Bir Yolculuk kitaplarını, İstanbul'a Bir Yolculuk sözleri ve alıntılarını, İstanbul'a Bir Yolculuk yazarlarını, İstanbul'a Bir Yolculuk yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türkler için birinin geldiği yoldan dönmesi uğursuz­luktur.
Son zamanlarda Germen İmparatoru ile Avusturya hanedanına fazla güven duyulmamıştır. Bununla birlikte, Osmanlı tahtına peş peşe oturan sultanların yetersizliği yüzünden, barış onların saltanatla­rı süresince sürdürülmüştür.
Reklam
Öz­bek hükümdarları, soyları daha eski olduğundan kendilerini üstün sayıyor ve Osmanlılarla bir ilişki kurmaya yanaşmıyorlar; ayrıca Osmanlıların Mekke üzerindeki vesayetine haset duyuyor ve bunun kendi hakları oldu­ğunu düşünüyorlar.
Osmanlı Sarayı kendi uyruğu olan Rumların gizli­ce Moskova'nın çıkarına çalışmalarından kuşkulanıyor. Bu da, geçen yıl Rum Patriğinin asılmasının, Kudüs Patriğinin de birkaç hafta hapiste tutul­masının nedenidir.
Galata' da üç manastır bulundurmaktadır: Bun­lardan biri Cizvitlere, ikisi de Venediklilerle bağlantıları herkesçe bilinen Kapüsen tarikatına aittir.
İstanbulda binlerce yırtıcı kuşu beslerler, o kadar ki bunlar İstanbul göklerini sinek gibi doldururlar. Her sabah pencerelerden dışarı, bunların yere düşürmeden büyük bir maharetle kaptıkları küçük et parçaları atılır.
Reklam
Aslında, Türklerin şimdiki durumları yakından incelenirse ve bu durum, on­ları imparatorluklarını genişletmeye götüren ulusal özellikleriyle karşılaştı­rırsa, bu koca mekanizmanın yıkılmak üzere olduğu izlenimi edinilir. Bir kere, eskiden savaş sanatıyla uygulamalarına düşkündüler ve süregiden bir barış kadar kaçındıkları şey olmazdı; şimdi ise
Eskiden en önemli görevler Türklerin içinde en yetenekli olanlara verilirdi; şimdi ise bu görevlere atanacak olan­lar seçilmez, görevler, yeteneğe bakılmaksızın, padişahın hadımağaları tarafından doğrudan satışa çıkartılır.
Bir zamanlar aralarında doğruluk ve inanç egemendi, ama şimdi öyle değildir ve bir Türk, kendi dindaşından çok, bir Hıristiyana güvenir.
Köprülü Mehmed Paşanın hızlı zekası devleti iyi yönetmesine hizmet ediyor, gaddarlığı ise hayatına kastetmeye niyetlenebilecekleri ür­kütüyor.
Reklam
Köprülü Mehmed Paşa, sipahiler bastırıldıktan sonra yeniçeriler yeniden başkaldırmaya kalkışınca, onları zapturapt altına almak için sipahilerden yararlandı. Çanakkale Boğazı yakınlarında, savaş sırasında görevlerini yapmadıkları gerekçesiyle yüzlerce yeniçerinin yanı sıra on yedi Çorbacı ile Kahya beyi idam ettirdi. İki taraf arasındaki güve­ni yok etmek için de idam işlemlerini sipahilere yaptırdı. Böylece, Türk İm paratorluğundaki bu iki müthiş gücü birbirine düşürerek sınırlandırdı. Öy­le ki ne Sipahiler ne de Yeniçeriler, kendilerini hiçbir zaman bugün oldu­ğu kadar düşkün durumda bulmamışlardır.
Aslında, Venediklilerin başarılı olmasının gerçek nedeni onlardan rüşvet alan ve işleri düşmanın çıkarına göre yürüten hükümet mensuplarının ihanetiydi. Bu tutum, Fran­sız elçisinin fitne ve entrikalarının baştan çıkarttığı bir dizi sadrazamın görev süresince devam etti. Ancak şimdiki sadrazam olan Köprülü Mehmed Paşa onlardan rüşvet almaya tenezzül etmeyen ve padişahın adı ile devle­tin çıkarlarını korumak için gerçek çaba gösteren biridir. Padişah bugüne kadar bir çocuktu, dolayısıyla devlet işlerinin nasıl yürüdüğünü anlayamı­yordu; ama sadrazam ona Venediklilerin devletine karşı kazandıkları başa­rının nedenlerini anlattı, ardından rüşvetçi vezirlerine yol verdi, Venedikli­lere alet olacak kadar alçaldığı için Fransız elçisine ağır hakaretlerde bulun­du, onu uluorta ihanetle suçladı ve tercümanını birkaç ay hapse yolladı.
Türk İmparatorluğunun esas gücü birbirini dengele­yen Yeniçeri ve Anadolu Sipahilerinin elindedir, şöyle ki, biri ne zaman ötekine karşı güçlen­meye başlasa, karşı taraf bunu dengelemek için hemen harekete geçer. Padişahların en büyük marifeti ve güvencesi bu dengenin korunabilme­sindedir.
İtibarını aç­ gözlülüğünün hizmetine koymuş olan Yeniçeri Ağası, Belgrad'ta düşük ayarlı akçe­ler bastırıyor, sıradan insanları bu akçeleri altın dukalar karşılığında almaya zorluyor, bu dukalan da sandıklarına yığıyordu.
Padişahın sarayında işaretle konuşmak genel kuraldır, sözlü ko­nuşma enderdir. Sessiz görüşme usulünün bulundukları yerin saygınlığını artırdığını düşünürler ve bu alanda öylesine ustalaşmışlardır ki, bu yöntem­le masallar anlatır, aralarında anlaşırlar
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.