En Yeni İstanbul'dan Montreal'e Sözleri ve Alıntıları
En Yeni İstanbul'dan Montreal'e sözleri ve alıntılarını, en yeni İstanbul'dan Montreal'e kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İstanbul
Bir çeşni şehri
Görkemin bir hisarı
Bir zenginlikler ambarı
Bir ziynet, bir serap, bir pırıltı
Melankolik sular üstünde
Yuvam, aşkım, ruhum
Mirasım, tarihim
Her günüm, kırık yüreğim
Nefesim
İstanbul
İstanbul’um benim
Ben İstanbul’um. Her şeye gücüm yeter. Çok desteksiz kaldım ama yıkılmadım. Işıldadım ve ışıksız kalıp soldum, sultan gibi yedim ve aç kaldım, bir denizci gibi içtim ve suyu bile reddettim. Ben, tek bir ışıl ışıl muhteşem yerleşimde bir araya gelen iki katının bütün çelişkileriyim. Dünyanın merkeziyim ve kimseye ihtiyacım yok.
Politika ticaretle alakalıdır. Ulusal ticaretle. Vatandaşın refahı ve güvenliği ile. Politikanın refahla ilişkisini göz ardı etmek olgunlaşmamışlıktır fakat refahın sadece paraya bağlı olduğunu düşünmek de basitliktir. Politika ulusun duruşuyla, pozisyonluya gücüyle alakalıdır ve dolayısıyla o gücü sağlayacak parayı kazanma kabiliyetiyle de. Politika acımasız olmak zorundadır. Demokrasi, otokrasi, hepsi aynı. Politikada ahlak veya insanlık namına hiçbir şey yoktur. Sadece faydacılık vardır; pragmatisttir. Politikacıların sorumluluğu, kendi cüzdanlarını dolgunlaştırmak bir yana, insanlara istediklerini vermektedir. Ve insanlar da hemen hemen her şeyi isterler; ihtiyaçlarından ve az başarılı ulusların insanlarından daha fazlasını isterler.
Her şey, dünyada yaşayan herkesin zengin olmasına yetecek kadar paranın olmadığı teorisi üzerine kurulu. Dolayısıyla zenginler de alabildikleri kadar parayı almak konusunda kendilerini pekâlâ hak sahibi hissediyorlar.
1950’lerin sonunda Atina oldukça fakirleşmiş bir kentti. İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından altüst edilmiş, sonra da komünizmin kökünü kazımak ve Yunanistan’ı batı yanlısı sıcak bir turizm cennetine döndürmek adına ittifak kuvvetleri tarafından girişilen vahşi saldırılarda nüfusunda onda biri öldürülmüştü. Nihayet ülkenin komünizmden tamamıyla kurtarıldığı anlaşılınca da kendi haline terk edilmiş, başkent tüm Yunanistan gibi sefalet ve istikrarsızlıkla baş başa bırakılmıştı. Sonra da aynı Almanlar ve ittifak devletleri vatandaşları ucuz tatil yapmak için bu toprakları yeniden ayakları altına almışlar, yunanlar da suratlarına bir gülümseme yerleştirip onları ağırlamışlardı.
Hayatım her yönüyle mükemmel gibi görünüyordu ama tuhaf bir şey hissediyordum bir yandan da. Okumak için yaşımın çok küçük olduğu ama yine de okuduğum kitapların yazarlarından -Victor Hugo, John Steinbeck, Charles Dickens- öğrendiğim şuydu: Bir şeyler her zaman ters giderdi. Ve öyle de oldu.
Kalkan balığı, balığa tapan İstanbulluların en değer verdiği yaratıktır. Karadenizli kalkan, büyük ve oval şekilli, üstü beyaz, altı koyu renkli, oval şeklinin bir ucunda küçük sivri bir kafası ve düğmeli derisi olan, sıkı ve beyaz etki, kızartıldığında sulu lezzeti insanda kemiklerdeki son parçaya kadar sıyırıp yeme arzusu uyandıran, düğmelerinin dibindeki kıkırdakların yalanmasından muazzam tatlar alınan bir balıktır. Baharın ilk aylarında çarşıda görülmeye başlanan kalkan, sonbaharda yine ortaya çıkar. Ağustos ayının sonlarında tezgahlarda yeniden zuhur edişi, çocukların pek çoğu için yaz mevsiminin yakında sona ereceği ve okulların açılacağının belirtisiydi. Ama bizim için sadece çok yakında onu yiyeceğimiz anlamına gelirdi.
Konstantinopolis, yani Konstantin’in kenti, Roma’nın yeni başkenti olarak İsa’dan sonra dördüncü yüzyılda daha eski bir putperest kentinin yerine yeni baştan inşa edilmiş.