İstanbul'un Tramvayları Dan Dan!.. kitaplarını, İstanbul'un Tramvayları Dan Dan!.. sözleri ve alıntılarını, İstanbul'un Tramvayları Dan Dan!.. yazarlarını, İstanbul'un Tramvayları Dan Dan!.. yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türk Edebiyatı’nın usta isimlerinden biri olan Selim İleri’nin İstanbul hakkında yazmış olduğu deneme eseri ‘İstanbul’un Tramvayları Dan Dan!..’, okuyuculara şehrin nostaljilerinden kesitler sunuyor. Genel olarak dört ana bölümden oluşan kitapta, kendi yaşadıklarından yola çıkarak İstanbul’un edebiyatı, mutfağı ve sanatı hakkında bilgiler sunuyor. Sohbet havası taşıyan kitap, genç kuşaklar için yabancı olabilecek bir çok karakter ve mekan ismini barındırıyor. Şuan 67 yaşında olan yazarın 60’lı ve 70’li yıllardaki İstanbul’dan bahsetmesi de pek şaşılacak bir durum değil. Romanı okurken bir kere daha İstanbul aşığı bir yazara rast geldiğinizi ve neden bu şehrin bu kadar çok sevdalısı olduğunu bir kere daha anlıyorsunuz. Her İstanbullunun içinde bulunduğu maziye özlem, Selim İleri’de de zuhur etmiş olacak ki romanın sonuna doğru “Ah! Keşke bende o İstanbul’u görebilseydim” demekten kendinizi alıkoyamayacaksınız.
Uzaklarda kalan diğer hemcinsleri gibi, öğle güneşlerinde sıcak toprağa gölge salamayan, yağmurlarda ıslanamayan, fırtınalarda sarsılamayan, semayı, yıldızları, ayı görmeye görmeye unutan şu ağaç, bulunduğu köşede acaba mesut muydu?
Çok zaman önce almışım, okumak için hep ötelemişim.
Selim İleri bile ne zaman yazdığını unutmuş olabilir.
İstanbul'un Tramvayları Dan Dan!.. okurken nerede bu tramvaylar dan dan diyorsun. Bir türlü gelmiyordu, İstanbul’la ve kendisiyle ilgili her şeyi anlattıktan sonra son sayfada sıra tramvaya geliyor çok şükür.
Tv de bitmek tükenmek bilmeyen dizilerin sonuna gelindiğinde son 3 saniyene 30 dakika reklam sığdırıyorlar ya onun gibi.
O Necatigil “Cihannüma” adlı şiirinde bir çok çağrışıma açılarak yakınır:
Ayaklar altında bir cihannüma
İyi geçilen yolları yok sayanlar.
Cihannümaların İstanbul mimarisinde can çekiştiği günlerde, şimdi ‘geçmiş zaman yiyecekleri’ diyeceğimiz aburcuburlar varlığını korumakta.
Lalenin yerini, Tanpınar da, bir kırçiçeği, gelincik almış:
“... ben bile eskide bırakılmış şeylerden gelen hülyayı o kadar sevmeme rağmen çoktan beri rüzgârda bir ipek mendil gibi buruşan bir gelincik tarlasını artık lale bahçelerine tercih ediyorum.”
Bugün İstanbul’da belki eskisinden çok lale yetiştiriliyor. Fakat her türlü dikkatten, şahsi çalışmadan uzak olarak. Çünkü lalenin zevkteki yeri kayboldu. O artık hiçbir şeyin sembolü değildir.”
Zira ömrümüz boyunca aşinalık etmeye mecbur olduğumuz halde, muhabbet ve samimiyet kuramadığımız kimseler gibi bazı semtler içinde, böylece bir yakınlık ve hasret duymayız.”
Vurguluyor biyografi yazarı:
“ okuyucularıma bundan sonra yazacaklarım da da put yontmaktan veya günah keçisi yaratmaktan ısrarla kaçınacağımı bütün samimiyetimle ifade etmek isterim.”
Oysa ne kadar çok put yontarsanız, ne kadar çok günah keçisi yaratırsanız, yazarlığınızda o kadar ünlenmiyor musunuz? Verdiğiniz zarar, actiginiz kötülük Tohumu da yanınıza kar kalıyor.
“Böyle bir ideale kavuşmak için, insanlar tarihte sehpalarda, zincirler içinde ölüp giderler, sürgünlerde ömürlerini geçirirler. Onların imtihanını yalnız çekenler bilir. Onların savaşını hiçbir zaman alkış takip etmez. Alelade, mütevazı askerler gibi gelip geçerler. Tek başına kazanmak için mücadele edilen gaye, hürriyet imtihanıdır.”