Geçmiş onu bırakmıyor, o geleceğe erişemiyordu. Geçmişten kalan acılarının sahibi uzaktaydı, gelecek ise kısa bir deniz yolculuğunda bile vaat ediciliğini kaybedecek kadar anlamsız ve cazibesiz gözüküyordu.
Bazen unutuyordu Mehpare Hanım'ı, birkaç gün aklına hiç gelmiyordu, sonra birdenbire, içi acıyla kavrularak hatırlayıveriyordu, böyle zamanlarda sığınacağı hiçbir şey yoktu, ne bir işi ne bir mücadelesi ne de dostları.
"Kaderle ilgili pazarlık yapacak birinin olmasını istiyor bazen insan," diyecekti, "Tanrı pazarlığa yanaşmadığına göre pazarlık yapacak şeytandan başka kim kalıyor?"
Özlem bazen dayanılmaz hale gelip sadece ruhunu değil bedenini de hırpalamaya başladığında, sancılı bir hastanın morfin için yalvarması gibi unutmak için Tanrı'ya yakarıyor ama bedeninin bu yakarışına ruhu başkaldırıyor, Mehpare Hanım'ın en güzel hallerini, saçlarını tarayışını, yatak odasına giderken elini tutuşunu hatırlıyordu; unutma ihtimalinin Mehpare Hanım'ın tümden hayatından çıkması olduğunu kavrıyor, aşık herkes gibi, o anda unutma fikrine bile tahammül edemiyordu.
Kadınsız millet olmaz Ragıp Bey, bir memleketin sokaklarına bakın, öyle uzun boylu düşünmenize hiç lüzum yok, hemen anlayacaksınız, kadın yoksa o memleketin hali bizimki gibi bir sefalettir...
"Büyük kederleri unutturacak büyük mutluluklar bulmak, derin ve keskin acılar yaşamakta olan insanlar için neredeyse imkansızdır; taşınması zor bir azabın altında ezilen insanlar, bazen büyük bir mutluluk ihtimali kapılarını çalsa bile o kapıyı açacak gücü kendilerinde bulamazlar, hatta sessizce durup kapılarını çalan bu beklenmedik yolcu gitsin beklerler; kederli insanları yeniden hayata döndürüp yüzlerini gülümsetecek tılsım küçük, ani ve kısa sevinçlerde gizlidir."
"Kader beni kendisini eğlendirmek için yarattı." demişti bir seferinde ve galiba haklıydı, kendisini terk eden karısına sadık olan bir erkeğin ilk hoşlandığı kadın, kadınlığından vazgeçmiş bir rahibeydi.