Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İtiraflarım

Lev Tolstoy

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Diyebilirdim ki, başımdan böyle bir şey geçti: Beni bir kayığa oturttular, ne zamandı, bilmiyorum artık. Beni tanımadığım bir sahilden uzaklaştırdılar, karşı kıyıya yönelttiler. Kürekleri cahil birinin eline verip beni yalnız bıraktılar. Küreklere elimden geldiği kadar uğraştım ve ilerlerdim. Fakat ben açıldıkça, beni oraya götüren akıntı da
Sayfa 74
Reklam
Hayatını nasıl adlandırırsan öylesin; geçici, rastgele bir parçacıklar kümesisin. Hayat olarak bahsetmeye yönlendirildiğin şey sadece bu parçacıkların karşılıklı etkileşimi ve değişimidir.
tekerrür...
Geçmişte ne olduysa gelecekte de o olur, güneşin altında hiçbirşey yeni değildir.
"Senden sana sığınır, senden sana kaçarım."
Gördüm ki, ben yalnızca Tanrı'ya inanınca yaşıyordum. Eskiden olduğu gibi şimdi de öyleydi:Tanrı'yı düşüneyim, yetiyordu, canlanıverıyordum. Onu unutayım, ona inanmayayım, o zaman hayat da yok oluyordu.
Ne istediğimi kendim de bilmiyordum. Hayattan korkuyordum, ondan kaçıyordum ve her şeye rağmen, yine de ondan bir şeyler ümit ediyordum.
Reklam
Çıplak, aç bir dilenciyi sokaktan alıp güzel bir kurumun barınaklı odasına götürerek kendisine yiyecek içecek bir şeyler verdikten sonra ondan bir sopayı aşağı yukarı sallaması istenirse, doğal olarak ona sopayı niçin aldığını, onu niçin sallaması gerektiğini, bu kurumun işleyişinin akla yatkın olup olmadığını açıklamak gerekir. Yani dilenci sopayı sallamadan önce. Sopayı hareket ettirince anlayacaktır ki, bu sopa bir tulumbayı harekete geçirmekte, böylece su çıkartmakta ve sular seralar boyunca akmaktadır. Sonra kapalı kuyu kulübesinden alınıp kendisine başka bir iş verilir, meyve toplayıp efendisini sevindirecektir. Daha yüksek bir mevkiye geçiş sırasında, bütün kurumun işleyişini öğrenecektir. Bu işlere katılırken “Burada ne amaçla bulunuyorum?” diye sormayı düşünmeyecektir. Efendisine de kesinlikle sitem etmeyecektir. İşte böyle efendisinin isteğini yapanlar, yani sadece çalışan, bilgisiz insanlar, yani bizim kendilerine hayvan gözüyle baktığımız insanlar, ona sitem etmezler. Ve biz, bilgeler, efendiye ait olan şeyi tartar, onun bizden istediğini ise yapamayız. Bunu yapacağımıza toplanıp görüşler saptarız: Sopayı ne diye hareket ettirecekmişiz? Aptalca bir şey bu! Ve sonunda şöyle bir sonuca varırız: Efendi ya aptal ya da efendi diye bir şey yok, ama biz akıllıyız. Fakat hiçbir şeye yaramadığımızı duyumsuyoruz ve kendimizden kurtulmak zorunda olduğumuzu.”
Sayfa 68
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.