Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İznik Konsili'nin Siyasi ve Entelektüel Tarihi

Kolektif

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Kilise içi bu teolojik tartışmalar, İznik Konsilinin öncesinde Arius ve Alexander adlı ruhbanların öncülüğünü yaptıkları farklı gruplar arasında yoğunlaşmıştı. Libyalı rahip Arius, Oğul'un yaratılmış bir varlık olduğunu dile getirirken onu Tanrı karşısında açıkça düşük bir kristolojik pozisyonda tanımlamış oluyordu. İskenderiye gibi büyük bir şehrin başpiskoposu olan Alexander ise Arius'u ve taraftarlarını sapkın görüyordu; çünkü Alexander, Oğul'un yaratılmış bir varlık olduğu düşüncesine karşı çıktığı gibi, Baba ile Oğul'un başlangıçtan itibaren aynı özü taşıyan ilâhî varlıklar olduğu kanaatini taşıyordu.
Sayfa 7 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
İsrail'in Tanrı'sı ile Paulus'un beşer üstü statüye yücelttiği Mesih'i müşterek ve makül bir tanrısallık ekseninde buluşturma arayışları, Mesih'i ve ona dair eski rivayetleri Yunan felsefesine has bazı kavram ve argümanlarla anlama ya da açıklama yoluna giden bazı Hristiyan teologları teslis denilen anlayışa götürmüştür. Teslis, kilisenin yüzlerce yıllık tevhit anlayışıdır ve geleneksel Hristiyanlıkta merkezi dogmadır. Bu öğreti, aynı özü taşıyan üç farklı ilahi şahsiyetin, yani Baba (Tanrı), Oğul (Mesih) ve Kutsal Ruh'un, yegâne Tanrı'yı oluşturdukları hipotezine dayanmaktadır. Bir başka deyişle Tanrı aslında özü itibariyle bir tanedir; ama üç ayrı şahsiyetten oluşmaktadır.
Sayfa 28 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
İznik Konsilinin en çok tartışma yaratan gündem maddesi hiç şüphesiz Baba ile Oğul arasındaki karmaşık ilişkiyi tanımlama çabası olarak nitelenebilecek ilahiyat meselesiydi. Bilindiği gibi Hristiyan entelektüeller özellikle II. yüzyıldan itibaren, Hristiyan teolojisinde "Baba" tabir edilen İsrail Tanrı'sı ile "Oğul" kabul edilen Mesih'in ilişkisini herkesçe kabul edilebilir bir düzlemde tanımlamaya çalışmışlardı. Ancak bu süreç sancılı olmuş, pek çok kristolojik tartışmayı ve kamplaşmayı da beraberinde getirmişti. Nitekim İznik Konsiline gelen piskoposlar da sırtlarında geçmişin bu ilahiyat tartışmalarını ve bu nedenle ortaya çıkan kamplaşmaların yükünü taşıyorlardı.
Sayfa 7 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
Hristiyanlık, birçok uzmana göre Paulus'un kurduğu bir dindir. Paulus, İsa'yı tanımamasına ve onun hiçbir dersine de katılmamasına rağmen, İsa'nın ölümünden bir süre sonra onun elçisi olduğu iddiasıyla ortaya çıkarak oluşturduğu teolojik fikirlerle bugünkü Hristiyanlığın temelini atan tarihsel bir şahsiyettir. Bu konuda elbette çok şey söylenebilir, ama burada, yukarıda söz edilen metodoloji çerçevesinde başıca iki hususa dikkat çekmekle yetinilecektir. İlk olarak, geleneksel Hristiyanlığın esası, Paulus tarafından propagandası yapılan çarmıh temalı kurtuluş inancıdır; Mesih çarmıhta ölmüş ve insanlık bu sayede Adem'den beri taşıdığı fitri günahtan aklanmıştır. Peki, ama çarmıh teorisi bütün Hristiyanların başlangıçtan itibaren üzerinde ittifak ettikleri bir öğreti midir? Bu soruya olumlu yanıt vermek pek mümkün değildir. Örneğin, Yahudi-Hristiyanlar (Ebionitler), Gnostikler veya Doketikler diye adlandırılan gruplar, Paulus'un çarmıh esaslı kurtuluş düşüncesinden farklı öneriler sunmuşlardır. Ama bütün bu gruplar, süreç içinde Paulusçu gelenek kilisede egemenlik kurduğu için sapkın sayılmışlardır.
Sayfa 9 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
İznik Konsili, İmparator Constantinus tarafından kilise örgütünü tek bir ilahiyat ve ritüel takvimi etrafında birleştirmek amacıyla toplanmıştı. İznik Konsilinin Hristiyanlar için ilan ettiği tek bir inanç bildirgesi ve kilise örgütünü tek bir çatı altında toplayabilmek amacıyla benimsediği bir dizi yasa sadece Eski Çağ Hristiyanlığı için değil, modern dünya Hristiyanlığı için de çok köklü bir dönüm noktasıdır.
Sayfa 2 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
Ebionitlerin karakteristik özelliği, onların Tevrat hükümlerine riayet bakımından titiz davranmalarıdır. Ebionitlere göre İsa, Musa Yasası'nı onaylamıştır, hatta o, bizzat Yasa öğretmenidir." Ebionitler, Paulus'un yolunu izleyen ve Tevrat'taki emir ve yasakların Mesih'in gelişiyle hükümsüz kaldığına inanan geleneksel kilise yazarlarınca en çok Yasa yanlısı tutumları üzerinden eleştirilmişler, ötekileştirilmişler ve Yahudi olmakla suçlanmışlardır. Örneğin, Ebionitlerin İsa'nın ilahi oluşu iddiasını reddetmeleri, sünnet olmaları, Şabat'ı gözetmeleri, diğer bazı Yahudi uygulamalarına sadakatleri, üstelik Tevrat'ın hükümlerini herkes açısından uyulması zorunlu kaideler bütünü addedip ebedi kurtuluşu buna bağlı görmeleri, kilise yazarlarının tasavvurunda Ebionitler için "sapkın Yahudiler" imgesini oluşturmuştur.
Sayfa 13 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Ebionitler açısından bilhassa dikkate değer husus, onların tevhit yanlısı katı tutumlarıdır. Ebionitler, dünyanın Tevrat'ta bahsedilen tek ve ortaksız Yüce Tanrı tarafından yaratıldığına iman etmişlerdir. Onlar, bununla bağlantılı olarak, ebedi kurtuluşu Tanrı'nın rızasını kazanmaya bağlı görmüşlerdir. Onlar, bu rızanın yolunu kendi metinlerinde iman (Tanrı'ya ve onun insanlara gönderdiği mesajlara inanmak) ve eylem (Tanrı'nın emirlerine ve yasaklarına, yani Yasa'ya riayet etmek) eksenli formüle etmişlerdir. Bu katı tevhit anlayışı, Ebionit teolojisinde İsa'ya (veya Tanrı dışında diğer hiçbir varlığa) ilahi vasıf yüklenmemesi sonucunu vermiştir. Bundan dolayı Ebionitler için İsa sadece beşeri bir varlıktır. İsa'nın erdemli bir insan olduğu şüphesiz söylenebilir ve bu bakımdan onun üstünlüğünden söz edilebilir, ama İsa'nın şu veya bu ölçüde beşer üstü bir ilah olması ya da ilahlığı yegâne Tanrı'yla paylaşması söz konusu değildir. Zira İsa, Ebionitlere göre bir yönüyle Yahudilerin bekledikleri beşeri Mesih, diğer yönüyle tıpkı öncekiler gibi bir peygamberdir.
Sayfa 13 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.