"Devletsiz halkların tarihi olmaz" Denir.
Buna göre "tarihi olmak ancak devleti olmak ile mümkün olabilir Egemen tarih anlayışının kalıplarıyla düşünüldügünde, bu böyledir.
Ancak "devlet olmadan önce de bir "tarihi" vardı insanın "Devletli oldugu tarih kesitinden itibaren "tarih yapmak adına yaptıklarına ve yaşadıklarına bu "tarih öncesi" edinimlerinin bir etkisi olmadig düşünülebilir mi? Katı bir Marksist bakış açısıyla bakıldığında, tarihi meydana getiren sınıf mücadeleleridir; öncesi, insanın "ilkel" dönemleri olarak yaşanmıştır.
Günümüzde, özellikle yaşadığımız coğrafyanın uygarlık tarihine kazandırdıklarına duyulan ve gün geçtikçe artan ilgi, merak ve araştırmalar, "devletsiz halkların tarihi yoktur" yaklaşımını hayli zorlayacak veriler bulunmasını sağlıyor.
Marx'ın, doğu toplumlarını yeterince incelemeye zaman ve olanak bulamadan öğretisini geliştirdiği bilinen bir durumdur.
Örneğin antik Yunan uygarlığından haberdar olduğu kadar Sümerlerden, Hititlerden, Fars uygarlığından ve İslam uygarlığından da haberdar olsaydı, belki de yeterince açıklayamadan kavramsallaştırdığı "Asya Tipi Üretim Tarzı" konusunda geliştirdiği teoriye yeni ufuklar kazan dırabilirdi.
Bunu Karl Marx'ın yapması artık mümkün değil; kuş kusuz Marksizm'i dogmatik bir bağlılıkla sürdürmek gayretinde olanların da...
Bir,biri Ardına geliştirilen ve "Atatürk Devrimleri" olduğu belirtilen kılık-kıyafet gibi reformların amacının "Batılılaşma" ve "Çağdaşlaşma" olduğu söylenir.
Hilafet, saltanat ve Şeyhülislamlık kurumlarının kaldırılması da bu kapsam içerisinde değerlendirilir.
Ancak bu reformların temelinde etnik ve kültürel farklılıkların yok edilmesiyle, "yeni bir ulus" yaratma isteği vardır.
Tarihi, etnik ve kültürel değerleri, hafızası, gelerek ve görenekleri yok edilerek veya yeniden kurgulanarak yaratılan bu ulus devlet anlayışının, Türkiye
coğrafyasına ve "eşyanın doğasına" ne denli uygun olup olmadığını ise dikkate alınmamıştır.
Zira, elde bu anlayışı hayata geçirecek bir "devlet" vardır ve direneni bekleyen kader ezilmektir.
"Devletsiz halkların tarihi olmaz" Denir.
Buna göre "tarihi olmak ancak devleti olmak ile mümkün olabilir Egemen tarih anlayışının kalıplarıyla düşünüldügünde, bu böyledir.
Ancak "devlet olmadan önce de bir "tarihi" vardı insanın "Devletli oldugu tarih kesitinden itibaren "tarih yapmak adına yaptıklarına ve yaşadıklarına bu "tarih öncesi" edinimlerinin bir etkisi olmadig düşünülebilir mi? Katı bir Marksist bakış açısıyla bakıldığında, tarihi meydana getiren sınıf mücadeleleridir; öncesi, insanın "ilkel" dönemleri olarak yaşanmıştır.
Günümüzde, özellikle yaşadığımız coğrafyanın uygarlık tarihine kazandırdıklarına duyulan ve gün geçtikçe artan ilgi, merak ve araştırmalar, "devletsiz halkların tarihi yoktur" yaklaşımını hayli zorlayacak veriler bulunmasını sağlıyor.
Marx'ın, doğu toplumlarını yeterince incelemeye zaman ve olanak bulamadan öğretisini geliştirdiği bilinen bir durumdur.
Örneğin antik Yunan uygarlığından haberdar olduğu kadar Sümerlerden, Hititlerden, Fars uygarlığından ve İslam uygarlığından da haberdar olsaydı, belki de yeterince açıklayamadan kavramsallaştırdığı "Asya Tipi Üretim Tarzı" konusunda geliştirdiği teoriye yeni ufuklar kazan dırabilirdi.
Bunu Karl Marx'ın yapması artık mümkün değil; kuş kusuz Marksizm'i dogmatik bir bağlılıkla sürdürmek gayretinde olanların da...
cafer SOLGUN
Ancak "kökünden halledildiği" düşünülen Dersim'in yatılı okullarında, Türkiye üniversitelerinde Kemalizm ile yoğrulmuş tuhaf bir solculuğa gönül veren "katliam artığı" kuşaklar, şimdilerde kimlikleriyle, tarihleriyle, dilleri ve kültürleriyle yeniden tanışıyor, büyüklerinin anlatımıyla yüreklerine yer etmiş Dersim 38'i yeniden anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor...
Birbiri ardına geliştirilen ve "Atatürk Devrimleri" olduğu belirtilen kılık-kıyafet gibi reformların amacının "Batılılaşma" ve "Çağdaşlaşma" olduğu söylenir. Hilafet, saltanat ve Şeyhülislamlık kurumlarının kaldırılması da bu kapsam içerisinde değerlendirilir. Ancak bu reformların temelinde etnik ve kültürel farklılıkların yok edilmesiyle, "yeni bir ulus" yaratma isteği vardır.
Marx'ın, doğu toplumlarını yeterince incelemeye zaman ve olanak bulamadan öğretisini geliştirdiği bilinen bir durumdur.
Örneğin antik Yunan uygarlığından haberdar olduğu kadar Sümerlerden, Hititlerden, Fars uygarlığından ve İslam uygarlığından da haberdar olsaydı, belki de yeterince açıklayamadan kavramsallaştırdığı "Asya Tipi Üretim Tarzı" konusunda geliştirdiği teoriye yeni ufuklar kazan dırabilirdi.
Bunu Karl Marx'ın yapması artık mümkün değil; kuş kusuz Marksizm'i dogmatik bir bağlılıkla sürdürmek gayretinde olanların da...
Buna göre "tarihi olmak ancak devleti olmak ile mümkün olabilir Egemen tarih anlayışının kalıplarıyla düşünüldügünde, bu böyledir.
Ancak "devlet olmadan önce de bir "tarihi" vardı insanın "Devletli oldugu tarih kesitinden itibaren "tarih yapmak adına yaptıklarına ve yaşadıklarına bu "tarih öncesi" edinimlerinin bir etkisi olmadig düşünülebilir mi? Katı bir Marksist bakış açısıyla bakıldığında, tarihi meydana getiren sınıf mücadeleleridir; öncesi, insanın "ilkel" dönemleri olarak yaşanmıştır.
Günümüzde, özellikle yaşadığımız coğrafyanın uygarlık tarihine kazandırdıklarına duyulan ve gün geçtikçe artan ilgi, merak ve araştırmalar, "devletsiz halkların tarihi yoktur" yaklaşımını hayli zorlayacak veriler bulunmasını sağlıyor.
Bilim üretmesi gereken kurumlar olarak üniversitelerin öncelikli görevleri, bulundukları coğrafyadaki tarihi ve sosyolojik değerler, olgular ve gerçekler üzerine araştırma yapmaktır. Oysa bizim üniversitelerimizin kıblesi bilimsellik değil, resmi ideoloji olmuştur. Dahası, kendilerini resmi ideolojinin tezlerini, kalıplarını üretmeye ve "kanıtlamaya" adamışlar; bu çerçevenin dışına çıkmak isteyenleri önlemeye de büyük bir titizlik göstermişlerdir. Bugünde resmi ideolojinin hayatın gerçekleri karşısında çoktan iflas etmiş olan kalıplarını, ezberlerini, dogmalarını üretmeye ve "güncellemeye" çalışıyorlar.