Ümmetçiler için namus yalnız apış arasına bağlı çirkin bir nesnedir ve bununla yürüyen hayatın, sosyetenin yükseliş ve genişleyişinde bir ilgi yok iken o, yalnız bu anlamda anladığı ahlaka bağlı kalmıştır.
Ne olursa olsun yapmacık bir dil, bir ulusun özüne, ruhuna uygun olmadığı için ne kadar yayılırsa yayılsın, ne kadar koruma, himaye görürse görsün bir ulustan duygu ve düşüncelerini anlatamaz.
Türkün ulusal heyecanı çok derindir, çok kuvvetlidir. Halbuki Arabı tutuşturacak kadar vaadler dolu İslam dini tam Araba yakışan bir dindir. Çöller beyin kavuran ateşleri ortasında tasavvur edilen yeşil bahçeler, her yanından sular fışkıran, çaylar akan uçmak hayalleri, cennet tasavvurları Arabı tutuşturmağa yetişiyordu. Bunun için Arap kızgın çöller ortasında cennetin yeşilliklerini düşünerek yürüyordu. Türk ise İlahiyatsız olduğu için bunları düşünmedi. Arap çarpışmadan vazgeçmedi.. Ta kendisi son sözü söyledi: İslam ümmetine hakim olduğu zaman, işte artık İslam olmuştu.
Ahlâk bizde, çok başka türlü anlaşılmış bir iştir. Hele ümmetçilikte ahlâkın anlamı o kadar başka, o kadar yürüyen hayatın icaplarına aykırıdır ki ötede ahlâksızca yapılan bir hareketi ümmetçi teorisi ahlâk olarak kabul eder.
Arap kültürü Türkün bütün gövdesini ve ruhi hayatını, her yerini sarmış, ulusal duygusunu söndürmeğe savaşmış, Türkü kendisine benzeterek Türklüğünü unutturmak için herşeyi yapmıştır.
Yurttaş kanını, Türk kanını Türk'e döktürmek için "helal ve heder" sayan, fetva veren teker sarıklı Şeyhülislâm'ın zalim ve melun fetvalarını unutmadık sanırım.