Hâlâ anlaşılmaz yaratıklarız; çamurlu deniz çizgisi gibi değişken. Hâlâ çamurdan yaratıklarız; Tanrı'nın nefesi yanaklarımızda hâlâ. Hâlâ amfibiğiz; karadayken denizi ve karanlık sularda yüzerken karayı istiyoruz.
Suya dalmanın ana rahmine düştüğümüz ve yaşamımızın ilk dokuz ayını geçirdiğimiz yerin anılarını canlandırdığı söylenir.
Suda olmak ilk kez rahimde duyumsadığımız hisleri yeniden yaşatır. Yerçekiminden kurtuluş. Yavaş ve donuk sesler. Bu konuları tartma yetisine sahip biri değilim, ama her dalış zevkinin daha az Freudvari ve daha çok türlerin evrimiyle ilgili başka sebeplere de bağlı olduğunu düşünmeyi tercih ediyorum.
Hayatın başlangıcında atalarımız sudan ayrıldıklarında suyu beraberinde götürdüler. Hayvan rahmi vaktiyle içinde yaşadığımız o doğal ortamı, okyanusu yeniden yaratır. Aynı hafiflik, aynı tuz yoğunluğu. Kanımızdaki ve vücut sıvılarımızdaki tuz yoğunlıuğu yine okyanuslardakine benzer. Yaklaşık 400 milyon yıl önce terk ettik suyu (benim hesaplarıma göre) ama deniz bizi terk etmedi. İçimizde, kanımızda, terimizde ve gözyaşımızda hala.