Sevmenin yanlış olduğunu öğretmişti sanki hayat ona. Paylaşmanın yanlış olduğunu... Özverinin yanlış, tutkuyla bağlanmanın, inanmanın, güvenmenin yanlış olduğunu...
Sevmenin yanlış olduğunu öğretmişti sanki hayat ona. Paylaşmanın yanlış olduğunu... Özverinin yanlış, tutkuyla bağlanmanın, inanmanın, güvenmenin yanlış olduğunu...
Sevmenin yanlış olduğunu öğretmişti sanki hayat ona. Paylaşmanın yanlış olduğunu... Özverinin yanlış, tutkuyla bağlanmanın, inanmanın, güvenmenin yanlış olduğunu...
Ne zaman umutlansa, hayata inançla tutunmaya ve güzel bir dünyanın hayalini kurmaya başlasa, sanki kirli bir el dokunuyor yüreğine, tüm duygularını talan edip gizlice çekiliyordu deliğine.
Ülke neden her gün usulsüz kredi ve yolsuzluk haberleriyle çalkanıyordu? Bu krediler ihtiyacı olan üreticiye verilmiyorsa kime veriliyor, hangi amaç için kimlere veriliyordu?
Topraksızlık yüzünden köyünü terk edip şehirlere doluşan insanlara neden toprak verilmiyor, toprağı olsa bile imkânsızlık yüzünden onu işleyemeyen köylüye neden gübre verilmiyordu?
kızla konuşmaya nasıl başlayacağını kurup dökerek yürüyor, içinden, yüreğinin oralardan bir heyecan kasırgası kopup geliyor, bu kasırganın akıntısında, uzaklara, bilemediği düşsel bir yaşama doğru sürükleniyordu.
“Biz bu okula sadece ülkücüleri alıyoruz. Puanın kaç olursa olsun, hiç fark etmez. Ülkücü değilsen, ağzınla kuş tutsan giremezsin bu okula. Boşuna umutlanma aslanım, dön git.”