Bilir misiniz, suskun çocuklar gururludur, gözyaşlarını uzun süre içlerinde tutarlar, ama kederleri büyükse birden öyle bir koyuverirler ki, gözyaşları artık dökülmekle kalmaz, oluk oluk akmaya başlar.
İnsanların asıl kendileri suçlular: Onlara cennet verilmişti, özgürlük istediler ve mutsuz olacaklarını bile bile göklerden ateşi çaldılar, şu halde acınacak bir halleri yok.
Eğer çocukların çektikleri acılar, gerçeğin satın alınması için gerekli olan acıların bedelini ödemeye harcanmışsa, şimdiden iddia ediyorum, gerçek bu bedele değmez.
İnsanoğlu için özgürlüğünü kazandıktan sonra önünde eğileceği kişiyi bulmaktan daha sürekli ve daha büyük bir tasa yoktur. Ama insanoğlu bütün insanların hep birden önünde eğilmeye razı olacakları derecede tartışmasız birini arıyor. Çünkü bu zavallı mahlukların kaygısı, sadece benim ya da bir başkasının önünde eğilmekten ziyade, herkesin inandığı ve önünde eğildiği ve mutlaka hep birlikte eğildiği birini bulmaktır. İşte bu ortaklaşa eğilme gereksinimi, tek tek her bir insanın ve bir bütün olarak insanlığın yüzyıllardır en önemli ızdırabıdır. Hep birlikte eğilmek yüzünden birbirlerini kılıçtan geçirdiler.
Sevgi öğretmendir, ama onu kazanabilmek gerekir, çünkü sevgiyi kazanmak zordur, pahalıya satın alınır, uzun bir çabayla ve uzun sürede elde edilir, çünkü bir an için sadece tesadüf ederi değil, her zaman sevmek gerekir.
Tanrı oğlu çarmıha gerilip de öldüğünde çarmıhtan doğruca cehenneme gitmiş ve işkence çeken günahkârları salıvermiş. Cehennem artık hiç kimsenin, yani günahkârların, kendisine gelmeyeceğini düşünüp sızlanmaya başlamış. O zaman Tanrı, cehenneme demiş ki: ‘ Sızlanmayı bırak cehennem, çünkü bundan sonra da sana çeşit çeşit idareci, başyargıç, zengin adam gelecek ve tekrar geleceğim zamana kadar tıpkı asırlardır olduğu gibi tıklım tıklım dolacaksın.’
“İnsanlar, tartışılmaz zekâlarına rağmen bu komediyi(hayatı) ciddi bir şey sayıyorlar. Yaşadıkları trajedi de bundan kaynaklanıyor. Acı çekiyorlar elbette, ama... yine de hayallere kapılmadan gerçekci biçimde yaşıyorlar; çünkü acı çekmek yaşamın ta kendisidir. Acılar olmasaydı yaşamdan hoşnutluk olur muydu? Her şey kutsal, ancak sıkıcı sonsuz bir dinsel ayine dönüşürdü.”