Bunların hiçbir önemi yoktu, sadece tek bir gerçek vardı: içiyordun ve bu seni öldürüyordu. Neden? Çünkü alkolle başa çıkamıyordun, alkol seni alt etmişti. Neden? Çünkü öyle bir noktaya gelmiştin ki bir içki çok, yüzlercesi ise yetersizdi..
"Hayat, ilkgençlik günlerinden beri hevesle beklediğiniz hiçbir mükafatı vermiyordu(diğerlerinden daha az hevesli olmasına karşın, sadece meraktan da olsa o da bekliyordu). Yetişkinlik beraberinde, söz verilen ve olacağına bir şekilde inandırıldığınız şeyleri getirmiyordu, gelecekse hala gelecekti-bir yanılsama, var olmayan bir zaman ya da sürekli uzaklaşan, gerçekleşeceğini hissettiren ama ödülleri koklatmayan bir vaat. Şimdiye kadar gerçekleşmemiş şeylerin hiçbiri bundan sonra da gerçekleşmeyecekti . Bu baştan kaybedilen bir oyundu, yine de kuralları olmalıydı. Ama kural mural yoktu, anlaşılır bir taraf yoktu;erişemediğimiz ciğer misali, "Neyini anlayayım zaten, deyip-görmüş geçirmiş biri olmaya en fazla yaklaştığınız nokta da buydu-kabuğunuza çekiliyor;hayal kırıklıklarınızı içkiyle, hayallerle ayakta kalarak, kendi yarattığınız bir dünyada (cennet ya da cehennem, ne fark ederdi?) yaşayarak gerçekte yapamayacaklarınızı ya da olamayacaklarınızı kafanızda kurarak telafi ediyordunuz. "
"Elindeki tek şey zamandı, herkesin öyleydi;sense zamanı takip etmiyor, yaşamadığın gün ya da hafta yarın tekrar önüne gelirmiş gibi akıp gitmesine izin veriyordun. Ama gelmiyordu, gelemezdi de - sen yaşamamış olsan da o günler yaşanmıştı. "
"Mac, abartıyorsun, kimse sende bir sorun olduğunu düşünmez! Çok iyi gözüküyorsun! Sana iyi gözüktüğünü söylediğimde de Allah kahretsin ki iyi hissedeceksin, tamam mı!"
... zira insan yeni tecrübeler edinmese, kendini farklı milyonlarca varoluş olasılığına bırakmasa, her şeyi ama her şeyi denemese, "tehlike içinde yaşamasa" yaşamı nasıl zenginleşecekti?
Wick'in ayrıldığı ve onun içmeye başladığı günden sonra olan biten hiçbir şeyi, bir tanecik şeyi dahi hatırlamıyordu. İçtiği her gün bir öncekini siliyordu, hep öyle olurdu, hep... Bunun nasıl bir lütuf olduğunu kim anlayabilirdi? Lütuftu ama bazen de dehşet vericiydi -dehşet vericiydi çünkü her zaman müthiş bir endişe içerisinde yaşıyordunuz, bir halt işlenmişti ve bundan siz sorumlu tutulsanız bile asla doğrulayamazdınız. Buna kim inanırdı ki? Ben yaptım, evet, ama ben suçlu değilim; ben yaptım, ben; ama ben değildim; ben değildim...
Elindeki tek şey zamandı, herkesin öyleydi; sense zamanı takip etmiyor, yaşamadığın gün ya da hafta yarın tekrar önüne gelirmiş gibi akıp gitmesine izin veriyordun. Ama gelmiyordu, gelemezdi de- sen yaşamamış olsan da o günler yaşanmıştı. Bu değerli vakitte başka bir şey yapamaz mıydın? Dünyada bütün işin içmek ve uyumak olursa sana insan denir mi?