Spoiler içerir!
Zaman geçiyor, şehirler değişiyor, bazen bir karakteri gerçekten anladım derken, anlamamış olduğunu farkediyor insan.
Kitabı hep Lenù’nun ağzından okuduğumuz için Lina hep kötü karakter gibiydi, ya da kendisi, kendisini onun kadar kötü olarak görmüyordu, bilemiyorum.
Aklımı en çok kurcalayan soru, insan aşk için nelerden vazgeçebilir?
Ne kadar empati kurarsam kurayım bunun cevabı asla, bu dünyaya gelmeyi kendileri tercih etmeyen çocuklar olmadı, olmamalı. Lenù’nun en çok anneliğinden nefret ettim. Çocuklarını bırakıp, karaktersiz bir karakter Ninoya koşması, kendisinin bir kadın bir yazar olarak sürekli annelikle savaşması,kitap yazarak kendini Linaya kanıtlamak isterken, çocuklarını bu kadar sevgiden mahrum bırakması, farkında olduğu halde hem de, çok üzücüydü. Kendisi, varoluşunu yazabilmesine borçlu olduğunu düşünüyor, hep kadınların fedakarlık yapıp erkeklerin izin verdikleri kadar toplumda var olabildiklerini düşünüyor, haklı da ama bu durumda kenara bırakılan ilk şey çocuklar mı olmalı? Bunlara rağmen işin sonunda kendinin de iyi bir anne olduğuna karar verdi. Bütün anneler, kendince sevip kendince elinden geleni yaptı kitapta ama hep aynı anne-kız ilişkisi yaşandı.
Pietro’nun da dediği gibi, çocukları “sürekli sevgiden” mahrum bırakmamalı.
Sonu biraz fazla uzatılmış; ki benim 1 puan kırma sebebim.Siyasi gelişmeler, ilişkiler, duyguların anlatımı güzeldi.
Kesin görüşleri olan okurlara tavsiye edebileceğim bir seri değil. İyi okumalar..