Külebi'nin "Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin" dizesini çok severdi İlhan Selçuk. Gözleri dolmuştu. Ülfet görmesin diye başını öbür yana çevirirken:
- Kaçta ölmüştü Cahit Öğretmen? diye sordu.
- Sanırım 97'de.
- Yazık olmuş!..
İlhan Abim şiirle yatıp kalkan bir insandı. Belleğinde yüzlerce şiir vardı ve ben biraz büyüyünce rütbe verme oyununu geçmişte bırakmıştık. Artık şiirle söyleşiyor, bir yandan da sanki birbirimizi sınava çekiyorduk.
Turhan'la kardeşliğin ötesinde bir ikili oluşturuyorduk, yaşımız büyüdükçe düşüncelerimiz de birlikte büyüyor, düşlemlerimize karışıyordu. Gece gözlerimizi kapadığımızda gördüğümüz rüyaların birbirine benzemesi doğaldı...
Ya Ülfet?
O "bizim" kız kardeşimizdi...
Benim ya da Turhan'ın değil, "bizim" kardeşimiz..
Uzun sandığım bir çocukluk evresinde "ben" ile "biz"i düşüncelerimde karıştırdığımı sanıyorum.
Gerçek ile düşü ayrımsamak çok zordu.
Çocukluğumuzun uçsuz bucaksız evreninden kopup ayaklarımızın toprağa değdiği anda ben çok korktum...
Fatoş Hanım'ın kişiliği gözünden kaçar mıydı hiç İlhan Selçuk'un. Elbette, "Onu kolla!.." diyecekti kardeşine. İnsanın "insan" olması yeterliydi onun için.