"Belki de Dünyalıların beyinlerinin ağır işlemesi ve bulanık olması doğaldır. Belki de biz, evrenin alıklarıyız. İşleri zor tarafından halletmek üzere ayarlandık belki de."
Beğenilme arzusu uğruna insanlar ölmüş, kurban edilmiş, bu arzuya adanan hayatlar yaşamışlardı. Çünkü o olmadan yapayalnız, terk edilmiş, gruptan dışlanmış bir hayvandan başka bir şey değildi insan.
Ekonomik ve toplumsal koşulların çağlar boyunca ona zorla benimsettiği sürü içgüdüsüne isyan ediyordu artık İnsanoğlu. Yeni bir güvenlik anlayışı ve yeni bir kendi kendine yeterlilik duygusu, bu içgüdüden kopuşu mümkün kılmıştı.
İnsan, eski olan bir şeye, bir sadakat bağıyla bağlı olduğunu hissettiği bir şeye sahip çıkmalı; yazılmış bir vasiyet, bırakılmış bir miras ve verilmiş bir vaat olan şeye...
"İyi de ben neden henüz doğmamış birisi için bir şeyler yapmak zorunda olayım ki?" diye sordu Joe. "Neden kendi hayatımın ötesine de bakmak zorunda kalayım? Öldüğümde ölmüşümdür ve o zaman, bütün o bağrışmalar ve zafer coşkusu, bütün o sancaklar ve borazan sesleri benim için hiçbir şey ifade etmeyecek. Geride çok mu esaslı yoksa çok mu zavallı bir hayat bıraktığımı bile öğrenemeyeceğim."