İnsan ayrılmayı bilmeli, özellikle de bizi bağlayan şeylerden kendimizi özgürleştirmeliyiz, bizi tutmak, bağlamak isteyen şeylerden. O zaman hafifleriz.
Bir sopa bulup ona götürdüğümde yüzünde çocuksu bir sevinç beliriyordu, bugünden bakıldığında çocuksu, o zamanlar hep böylesine ciddi ılan yüzündeki bu pırıltı bir kucaklayıştı.
Siyah da beyaz kadar tek anlamlıdır. Beyaz bütün renkleri içinde barındırır, siyah bütün renkleri siler. Yine de, umut veren bir bilgi olarak, renkler siyahta da bulunur, sadece ışığa ihtiyaç vardır.
Elimdeki kadehten gökyüzünü izlemek gibi sana bakmak
Sen uzaksın, o uzakta
O, dokunsam bulanacak gibi kırpıyor gözlerini
sen ise bunalacak
Ay karanlık, gece uzun, şişede son bir kadehlik söz kalmış
Mustafa ÇİÇEK
Mutluluğun öznel duygulardan daha fazlasını gerektiren nesnel bir koşul olduğu düşüncesi, etkin bir biçimde geri plana itildi; mutluluğun geçerliliği, karşıt sınıflara ve uluslara bölünmüş bir toplumda mümkün olmayacak, insan türünün göstereceği gerçek dayanışmaya bağlı. İnsanlık tarihi bu şekilde gerçekleştiği sürece, doğal durum ne kadar ıslah edilse de her zaman baskın kalacaktır. Yani birinin mutluluğuyla diğerinin acısı hep yan yana bulunmak zorunda.
1878’de Amerika’ya göç eden şu Saksonyalı makine ustası Oskar Krause’nin hikâyesini anlatabilirdim; Krause oradaki bir işletmede, imalatı tamamlanmış sarım makinelerini denetlediği, sorumluluğu yüksek bir pozisyonda çalışmış, onay verdiği ürünlerin üzerine tebeşirle isminin baş harflerini yazarmış: O.K. Bu hikâye, eğer işinde dürüstlük, doğruluk, çalışkanlıkla kendini gösterebilmişse, basit bir yaşamın bile, sonunda dünyaya mal olabilen bir şey ortaya çıkardığını vurguluyor. Okay?