Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

En Büyük Lanetler - Birinci Kitap

Kırmızı Büyü Yazmaları

Cassandra Clare

Kırmızı Büyü Yazmaları Gönderileri

Kırmızı Büyü Yazmaları kitaplarını, Kırmızı Büyü Yazmaları sözleri ve alıntılarını, Kırmızı Büyü Yazmaları yazarlarını, Kırmızı Büyü Yazmaları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Paris gezilerinin ilk durağıydı. Romantik bir Avrupa tatiline Aşıklar Şehri'nden başlamak klişe gibi gelebilirdi, ama Magnus klasiklerin boşuna klasik olmadığını düşünürdü. Neredeyse bir haftadır Paris'teydiler ve Magnus bu maceraya kendi stilini katmasının zamanının geldiğini hissediyordu.
Alec, Magnus'un onu düşünmesine şaşırmış gibi kaşlarını kaldırdı. Onu şaşırtmak hem çok kolay hem de çok zordu. Gölge Avcılarının keskin gözleri ve kuvvetli refleksleri vardı zira. Bir köşeyi döndüğünde ya da Alec dahasını isteyene dek şimdilik sadece uyumak için kullandıkları yatakta, Magnus onu asla hazırlıksız yakalayamıyordu. Öte yandan, Magnus'un onu düşünmesi gibi basit bir konuya bile şaşırabiliyordu.
Reklam
Magnus elini çenesine dayadı. Alec'in bu ânının, yıldız ışıklarının ve Paris'in içinde sakladığı ihtimallerin insana haz veren beklentisinin tadını çıkarmak istiyordu. İleride bu hatıranın canını yakmayacağını umdu. "Cidden ne düşünüyorsun?" diye sordu Alec. "Seni," dedi Magnus ve ekledi: "Cidden!"
Magnus işte bu sebeple, birlikte çıktıkları romantik Avrupa seyahatinin her adımını tek başına planlamak zorunda kalmıştı. Ama o Magnus Bane'di. Büyüleyici ve gizemliydi. Bu tür bir geziye kendi tarzını kattığında sonucun mükemmel olacağına şüphe yoktu. Meleklerin seçtiği bir savaşçıyla şık ve gösterişli bir iblis tohumunun Avrupa'da atılacakları aşk dolu macerada ne ters gidebilirdi ki?
"Yakın zaman önce tüm insanlığı yok oluşun kıyısından döndüren büyük bir savaş verdik. Ama insanlar bize minnettar değil, çünkü dünyadan haberleri yok. Ne şan şöhret kazandık ne de para. Ama ağır kayıplar verdik. Alec erkek kardeşini kaybetti, ben arkadaşımı. İkimizin de bir molaya ihtiyacı vardı. Alec'in bugüne dek kendini şımartmak adına yaptığı tek şey, korkarım, yeni bir bıçak alması olmuş. Onu mutlu edecek bir şeyler yapmak istiyorum. Hayatımızın karmaşasından bir süreliğine uzaklaşmak ve bu ilişkiyi gerçekten yürütüp yürütemeyeceğimizi anlamak istiyorum. Bize tavsiye edebileceğiniz bir gezi progra mınız var mı?" Seyahat acentesi çalışanı hayalinde bile telefonu yüzüne kapadı.
Evet, o kadar yeniydi ki, hâlâ birbirlerinin ritmine alışmaya çalışıyorlardı. Her bakış ya da dokunuş muhteşem ve heyecan verici olduğu kadar da tuhaf geliyordu. Bazen kendini Alec'e ya da Alec'i ona hayranlıkla karışık bir şaşkınlıkla bakarken yakalıyordu. Sanki ikisi de başlarına gelmesini hiç ummadıkları, ama sonsuz bir arzu duydukları bir şey yaşıyordu. Henüz birbirlerinden emin değillerdi, fakat olmak istiyorlardı.
Reklam
Ama Alec bunu yapmıştı. Atalarının kutsal salonunda, orada toplanan Nefilimlerin gözleri önünde Magnus'u dudağından öpmüştü. Magnus'un upuzun hayatının şüphesiz en güzel ve dokunaklı sürpriziydi.
Magnus bu kez Paris'i layığıyla ve doyasıya yaşayacaktı. Dünyayı dolaştığı dört yüz yılda, nereye gidersen git, asıl önemlisinin yanındaki kişi olduğunu öğrenmişti. Küçük masanın diğer tarafında, ailesine kart yazmak için Paris'in pırıltılı güzelliğini görmezden gelen Alec Lightwood 'a bakıp gülümsedi. Alec her kartın sonuna Keşke burada olsaydın, diye not düşüyordu. Ve Magnus her seferinde kartpostalı elinden kapıp süslü yazısıyla Duy da inanma, diye ekliyordu.
Magnus Bane'le Alec Lightwood Eyfel Kulesi'nin gözlem güvertesindeydi. Buradan bakıldığında, bütün şehir ışıklı bir halı gibi ayaklarının altına seriliyordu. Yıldızlar bir rakipleri olduğunu bilircesine her zamankinden de daha parlaktı. Kaldırım taşlı, dar sokaklar altın gibi pırıldıyordu ve Seine bir bonbon şekeri kutusunun etrafına dolanan gümüş kurdeleden farksızdı. Paris... Louvre'un, bulvarlarla bohemlerin ve bir de âşıkların şehriydi.
448 öğeden 291 ile 300 arasındakiler gösteriliyor.