Hegel’in en büyük hasımları açık ve anlaşılır bir dilin savunucuları arasından çıkar. Berlinli felsefe profesörünü “silik, ruhsuz, iğrenç ve tiksinç, bilgisiz bir şarlatan” sözcükleriyle anan, eseriniyse “felsefi kendini beğenmişlik” ve “şimdiye dek eşine sadece tımarhanelerde rastlanmış anlamsız, pürtelaş münakaşaların üst üste atılması” olarak değerlendiren Arthur Schopenhauer gibi.