Kişisel veri” kavramı ve kişisel verilerin hukuk düzenleri tarafından korunması ihtiyacı bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler neticesinde kişilere ilişkin bilgilerin gittikçe daha kolay erişilebilir hâle gelmesiyle, yirminci
yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. O günden bugüne yine bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı dönüşümlerin de etkisiyle “Kişisel Verilerin Korunması Hukuku” başlı başına bir hukuk dalı hâline gelmiştir. Kişisel
verilerin korunması hukuku, her ne kadar ayrı bir hukuk dalına evrilmekteyse
de hukukun başka pek çok alanıyla yakın ilişki içinde olduğu gerçeği de yadsınamaz. O nedenle kişisel verilerin korunması meselesi, hukukî bakımdan
disiplinler arası bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Nitekim, hukukumuzda, başta
Anayasa’da, Türk Ceza Kanunu’nda, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar
Kanunu’nda olmak üzere mevzuatta farklı hukuki düzenlemeler kapsamında
kişisel verilere ilişkin hükümlere rastlanmaktadır. Dahası gerek Türkiye’nin
taraf olduğu bazı uluslararası sözleşmelerde gerekse adaylık süreci içinde bulunduğumuz Avrupa Birliği’nin mevzuatında kişisel verilerin korunması meselesi çok çeşitli yönleriyle ele alınmıştır.