Kitap birbiriyle bağlantılı hikayelerden oluşuyor. Ben okurken keyif aldım. Yazarın eğlenceli üslubunun yanında, güldürürken düşündüren bir tarafı da var. Kitapta yer alan trajikomik bir hikayeyi sizlerle de paylaşmak isterim. (Az sonra paylaşacağım bu hikayeyi, öze dönüş uğruna Türkçe'nin yabancı(!) unsurlardan arındırılma girişimiyle ilişkilendirerek okuyabiliriz.)
Caponca dilinin konuşulduğu hayali bir ülke resmedilir. Bu dil çok fazla yabancı kelime ihtiva ediyordur. Günlerden bir gün ülkenin Hakan'ı, halkının hafızasından bir şiiri silmek ister (sebeplerine girmeyeceğim). "Kelimelerini unutan millet, geçmişini de unutur" fehvasınca dildeki yabancı kelimelerin tasfiyesine karar verir. Kararını tatbik etmek için zamanın şairlerini ve ediplerini huzurunda toplar. Edipler önce bu kararı münasip görmez, bu uygulamanın dile suikast nevinden olacağını söyler, ancak Hakan onları bir şekilde ikna etmeyi başarır. Bunu müteakiben aralarında geçen diyalog şöyle olur,
Hakan dedi: Artık gösterdiğim yol üzre tekellüm eyleyüsüz mü?
Dediler: Amenna!
Dedi: Anlayamadım?
Dediler: Elbette!
Dedi: Affedersünüz?
Dediler: Tabii ki!
Dedi: İşitemedüm?
Dediler: Tamam!
Dedi: Nasıl yani?
Dediler: Belii!
Dedi:Af buyrun?
Dediler: Evet!
Dedi: Yahu şunun öz Caponcasını söyleyesüz!!
Dediler: He!