Burası apayrı bir alemdi. İçine aldığını sindiren, zalim ve acımasız bir alem... Her saniyesi işkence, her anı dehşet, boğucu ve dayanılmaz bir alem...
Şunu da itiraf etmeliyim ki ben buraya düşmeden önce Allah'a inanmazdım. Ama bu olay Allah'a inanmamanın ne kadar da eşekçe bir şey olduğunu anlamamı sağladı.
“Sonra aklına Şeyh Said geldi. Şeyh Said’in , İslama ihanet eden rejime karşı kıyam hazırlığında olduğunu gören kardeşi Bahauddin onu bundan vazgeçirmek için, “Kendini düşünmüyorsan ailemizi düşün! Kadınlarımızın namusu asker postaları altında çiğnenecek” dediğinde Şeyh Said Öfkeyle kardeşine dönerek, “Bahauddin! Bahauddin! Söyle bana, yarın ruz-i mahşerde Allah Resul’ü benim yakamdan tutupta; ‘Said! İslam’ın ve Kur’an’ın ayaklar altında çiğnendiğini gördüğün zaman ne yaptın? Niçin bu zulme kıyam etmedin?’ dediğinde ben ne cevap vereceğim? Namus-u Ekber İslam’ dır” diye cevap verdiğini anımsayarak teselli buldu.”