"Zavallı fanilere musallat olan en kötü şey," dedim. "Yani, bütün yalınlığıyla, ne ışık ne de ses isteyen, akılla pazarlık etmeyen, sağır eden ve karartan ve boğan bir Korku. Beni koridor boyunca takip etti, odada benimle dövüştü..."
Her daim pusuda bekliyor. Gün ışığında bile, güzel bir yaz gününde bile hissediliyor; duvar kağıtlarının üzerinde, perdelerde, ne yöne dönersen dön arkanda...
Alacakaranlıkta koridora süzülüyor, geri dönmeye cüret etme diye seni takip ediyor.
“Hep fazla hassas, fazla asabi olmuştu; hiçbirinin ona doğru dürüst değer vermediğini, onu anlamadığımı söyledi. Sanırım hayatı boyunca tek bir gerçek dostu bile olmamıştı; hiçbir başarıya imza atmamıştı. Spordan kaytarmış, sınavlardan kalmıştı.”
“Rüyaymış! Gerçek yaşamımı yatıştıramadığım bir kederle dolduran, uğruna yaşadığım ve önemsediğim her şeyi değersiz, manasız kılan bir şey nasıl rüya olabilir?”
Bu ihtişam önünde, kendisi, vadideki kör dünya, aşkı, her şey koca bir günah çukurundan ibaretmiş gibi hissetti.
Böylece çayıra dönmek yerine yola devam edip, gözlerini günışığıyla parıldayan buzullarla kardan ayırmadan duvarı aştı ve kayalara çıktı.