Gelinle damat salona girdiler, herkesle beraber ayağa kalkarak alkışladım.
Menekşe evet dedi, ben gülümseyerek alkışladım.
Alp evet dedi, ben yine gülümseyerek alkışladım.
Nikah memuru itirazı olan varsa ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar sussun dedi, sonsuza kadar susmayı tercih ettim.
İmzalar atıldı ve nikah memuru sizi karı koca ilan ediyorum dedi, yüzümdeki gülümsemeye rağmen akan tek damla yaşa engel olamadım.
Nikah memuru evlilik cüzdanınız Menekşe’ye vererek Alp’e gelini öpebilirsin dedi. Tüm davetlilerle birlikte bende ayağa kalktım ve Alp Menekşeyi alnından öperken yüzümdeki gülümseme, gözlerimdeki yaş ile alkışladım onları.
Daha sonra beklemedim ve arkamı dönerek çıktım o salondan.
Yaklaşık 15 dakika önce yüzümde gülümseme ile geçtiğim yolları bu sefer hiç utanmadan ağlaya ağlaya geçtim.
Ve bir roman daha böyle bitmiş oldu…
Okurlar Menekşe ve Alp’in mutluluğuna şahit olarak sevinirlerken o romanın yazarı bile fark etmedi kötü karakteri.
Oysa o kötü karakterde yazarın bir evladıydı. O karakterin profilini oluşturan da yazarın zihniydi.
Kendi annesi tarafından bile sevilmedi, fark edilmedi kötü karakter.