Kuğular gibi gece uçan bazı türlerin ( bu yüzden kuğular Avrupa folkloründe ay ile ilişkilendirilir) kuzeydeki yumurtlama yerlerine ulaşmak için bazı yıldız guruplarını bildiklerini ve kullandıklarını ortaya koymuştur.
MÖ altıncı yüzyıl gibi Yunanlı fabl yazarı Ezop, yaygınca bilinen bir gerçeği dile getirmiş ve bütün hayatı boyunca sessiz kalan kuğuların ölüm anında korkunç bir çığlık ( bazılarına göre şarkı söylerler) attığını yazmıştır.
Eğer filozof Aristoteles ( MÖ 384-322) hayatın dünyada kendiliğinden geliştiği teorisini ortaya atmamış olsaydı, panspermia o zamanlar hayatın gerçek kökeni olarak kabul edilecekti. Aristoteles'in teorisi daha çok kabul gördü ve Fransız kimyacı Louis Pasteur ( 1822-1895) tarafından aksi ıspatlanana yani kadar on dokuzuncu yüzyıla kadar üzerinde çalışıldı.
Pasteur'un mikrobiyoloji çalışmalarının başında ( bulaşıcı hastalıklara bakterilerin neden olduğunun belirlenmesi de dahil olmak üzere) hücre hayatının kaynağı hakkında çeşitli fikirler öne atılmıştı ancak 1903'e kadar Panspermia fikri tekrar ele alınmamıştır. 1903'te İsveçli fiziksel kimyacı ve Nobel ödülü sahibi Svante August Arrhenius ( 1859-1927) dünyadaki yaşamın kendisinin yıldız ışığı radyasyon basıncı olarak gördüğü uzaya itilmiş çok ufak sporlardan meydana geldiğini yazmıştır.