Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine

Ernst Cassirer

Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine Sözleri ve Alıntıları

Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine sözleri ve alıntılarını, Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine kitap alıntılarını, Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dilbilimiyle sanat arasında köprü kurmayı iste­mek ilk bakışta çok tehlikeli gibi görünebilir. Çünkü onlar işledik­leri konularda ve kullandıkları metotlarda birbirlerinden çok ayrı­dıır. Buna rağmen onlar kendi genel formları gereğince adeta aynı mantıki ''topluluğa'' ait olan kavramları kullanmaktadır. Sanat tari­hi de tarih incelemelerini
*Prolegomena giriş anlamına gelsede, bu giriş başlangıç anlamında değil, o alanda daha sonra onaya çıkacak üretimlerin genel çerçevesini baştan belirleme ve eleştirisini yapma anlamında bir giriştirKitabı okudu
Dilin tarihsel gelişimi hakkında az şey bilsek veya hiç­bir şey bilmesek bile, bir dil kendi içyapısına göre değerlendirilir.
Reklam
Inanan, kendi inancını başkalarına bildirmelidir. O, inancın gerçekten sağlam olması için, inancını kendi dini tutkusuyla ve heyeca­nıyla doldurmak zorundadır.
Fiziksel olaylar gibi manevi olay­larda da biz belirli değişmez etkenler, daima aynı biçimde etkili olan temel kuvvetler buluruz. ''En kapsamlı ve en genel sebepler dizisi vardır; şeylerin genel içyapısı ve olayların ana hatları bu di­zinin eseridir. Din, felsefe, edebi eser, endüstri ve teknik, aile ve toplum biçimi, nihayetinde bu genel sebebin olaylara vurduğu damgadan başka bir şey değildir"
Yaşayan gönül insana niçin görünmez? Ah, gönül konuşunca artık gönül olmaz.
Felsefe tarihinde her zaman, zihnin sistematik bütünlüğünü el­de etme çabası görülmüştür. Bu çabanın ilk halkası Descartes, son halkası Hegel'dir. Zihnin evrenselliğini tam olarak ele alma imka­nı, zihnin sınırlarını ve tüm alanını belirleme eğilimi Descartes'tan kaynaklanır. Descartes yeni bir kuşatıcı bilinç kavramından hareket edip, onu saf düşünmeyle eş zamanlı oluşturur. Yani zihnin siste­matiği ile düşünmenin sistematiği eş zamanlı oluşur. Onlar mantı­ki bir ilkeden çıkarılabilirlerse, zihnin somut bütünlüğü kavranabi­lir olur. Bu metodik bağlam Hegel'de tüm açıklığıyla mevcuttur. Hegel yalın zihin kavramında durmaz; zihni, olguların tümüne yay­gınlaştırır. Zihnin fenomenolojisi mantığa zemin ve yol hazırlama­lıdır. Nihayet zihinsel formların çeşitliliği adeta en yüksek mantıki zirveyle biter. Bu bitişte form kendi tamamlanmış gerçeğini ve özünü bulur ve kendi içeriği ne kadar zengin ve çok yönlü olsa da, tek bir yasanın, diyalektik yasasının emri altında bulunur. Zihin kendi varoluşunun saf unsurunu elde eder ve böylelikle kendi bi­çimlenişini mutlak bilgide sona erdirir. Burada da ifade edildiği gi­bi Hegel'in idealizmi bütün zihinsel formları merkeze almıştır. An­cak Hegel'de bütün zihinsel varlık ve olaylar kendine özgü eğilim­ler içinde çok iyi kavranabilseler de, onlar en sonunda tek bir bo­yuta indirgenmektedir. Kant'taki kavrama yetisi formları ise sade­ce deneyim dünyamızın birliğini inşa edip teorik bilgi bilincinin birliğini sağlar. Halbuki zihnin ya da bilincin başka üretimleri de mevcuttur. Zihnin sistematik bütünlüğünü elde etme çabasında, bu üretimler hesaba katılmalıdır.
Reklam
Dilin ya da kültür biliminin diğer nesnelerinden herhangi birinin ''neliği'' sorusu saf tarihsel, saf psikolojik veya metafiziksel anlam­ da sorulmazsa, bu sorunun anlamı nedir? Ayrıca geriye, bu alanla­rın dışında herhangi bir soru alanı kalır mı? Bu soru her ''zihinsel olan''ı kendi arasında tamamen parçalara ayıııııaz mı? Hegel öznel, nesnel ve mutlak ruhun alanını ayırır. Oznel ruhun olgularını psikoloji inceler. Nesnel ruh bize sadece onun kendi tarihinde verilmiştir. Mutlak ruhun varlığı bize kendini metafizikte açar. O halde bu üç­lü, kültürün tüm cisimleşmesini, kültürün bütün ayrı nesnelerini ve biçimlerini ve nesnelerini çepeçevre kuşatır gibi görünür. Mantıki ve metafiziksel kavram olarak kavram, bizi bu üçe bölme ve parça­lamadan daha ileriye götürmüyor gibi görünmektedir. Fakat burada söz konusu olan fark, kavramların ayrıştırılmasıyla tam olarak açığa çıkarılamayan başka bir yöne sahiptir. Daha doğrusu burada biz ge­riye doğru bir adım atmak zorundayız. Zaten algının kendisinde, tu­tarlı ve sürekli gelişimi içinde bu farklılığa yol açan bir unsur görü­lür. Aranan Arşimetçi noktayı, Stoacı benlik'i bul­mak için bütün bilinç olguların bu temel ve asli tabakasına yüklen­mek gerekir. Bundan dolayı biz tam anlamıyla sırf mantığın sınırla­rı dışında kalamayız. Kavram formunun bu şekilde ayrıştırılması, doğa bilimi ve kültür bilimi arasında varolan kendine özgü farkı tü­müyle aydınlatamaz. Bundan böyle daha kuşatıcı çarelere baş vur­maya karar vermek; algının fenomenolojisine güvenmek ve onun problemimiz için bize neyi sağladığını sormak zorundayız.