Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kur'an, Dil ve Siyaset Üzerine Söyleşiler

Dücane Cündioğlu

Kur'an, Dil ve Siyaset Üzerine Söyleşiler Sözleri ve Alıntıları

Kur'an, Dil ve Siyaset Üzerine Söyleşiler sözleri ve alıntılarını, Kur'an, Dil ve Siyaset Üzerine Söyleşiler kitap alıntılarını, Kur'an, Dil ve Siyaset Üzerine Söyleşiler en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Allah selamet versin, Muhammed Hamidullah hocanın - henüz Türkçeye çevrilmediği yıllarda- Isutzu nun söz konusu eserini tanıtan bir eleştiri yazısını okumuştum. Hoca bu yazısında, Kuranı hermenötik açıdan tahlil etmeye kalkışmanın manasızlığına işaret ederek, Kuranın Hitit tabletleri gibi arkeolojik kazılar esnasında bulunmuş bir metin olmadığını, kendisine canlı ve sürekli bşr geleneğin eşlik ettiğini söylüyordu. Ne yazık ki bizim bu uyarının kıymetini takdir etmemiz için yirmi yılın geçmesi gerekti.
öffff
Öyle ya, Batılıların masaları köşelidir ;sınıf anlayışımız farklı olduğu için bizim masalarımız ise yuvarlaktır. Bu yüzden hiç kimse en başına oturamaz yuvarlak masanın
Reklam
Fevkalade bir gözlem
Bizler özellikle yirmi yıl öncesine kadar giden bir süreç içerisinde geleneğin, örf ve adetlerini gayri İslami olduğunu söyleyerek bunları inkar eden, yadsıyan, mümkünse görmezden gelen bir neslin mensuplarıyız. Önce bunun tamamen doğru bir tıtum olduğunu söyleyemem. Çünkü gelenek düşmanlığının, örf adet düşmanlığının, hurafelere, bidatlere karşı çıkmak adına halkın yapıp ettiklerine yine lik eleştirilerin, en nihayetinde farkında olmadan dinç düşünüşün etkilerini zayıflatmaya matuf bir netice verdiği görülüyor. Sözgelimi bugün geleneksel din anlayışına yönelik eleştirilerin sahipleri, en nihayet başka bir geleneğin hayat tarzını takip etmektedirler ;sakal, kapalı yaka gömlek, şalvar, cübbe gibi kıyafetlerin aslında İslamda olmadığını, İslamın herhangi bir kıyafet biçimi öngörmediğini, önemli olanın örtünme olduğunu söyleyenlerin kendileri kravat takmaktadırla,her gün düzenli olarak traş olmaktadırlar, takım elbise giymektedirler vs... İmdi, belli bir geleneği reddetmek, başka bir geleneğin gelmesine imkan vermek demektir. Bugün Müslümanların kıyafetleri, örf ve adetleri sanki dinden tamamen bağımsız bir alana aitmiş gibi, sanki dine tersmiş gibi algılanarak eleştitildi. İşte Müslümanların modernleşmesini hızlandıran sebeplerden biri de bu tip sözde eleştirilerdir.
Seleflerimiz bu filozofların okudular, onların düşünceleriyle hemhal oldular, gerektiğinde onlarla hesaplaşmaktan da kaçınmadılar. Bu, ancak kendi dünya görüşlerine güvenen, ne yaptığını, ne istediğini bilen insanların izleyebileceği bir yoldur. Nitekim bu hususiyetlerin hepsi de seleflerimizde vardı.
Bugün piyasada meali bulunan kimselerin biyografilerini inceleyin, göreceksiniz ki çoğu Arapça dan Türkçeye herhangibir makale bile tercüme etmiş değillerdir. İlk deneyimlerini Kuranı kerim üzerinde yapmışlardır. Üstelik Türkçe leri de çok yetersizdir.
Halk ile aydın arasındaki mahiyet farkı nedir?
Halkı halkı yapan şey ile aydını aydın yapan şey birbirinden farklıdır. Mesela ırk halkı halk yapan şey değildir zira aydın da aynı ırktandır. Halkı halk yapan kendi geleneğine kendi tarihine kendi mazisine sadakattir aydınınki ise ihanet. Aytmatov'un tabiriyle aydın tam anlamıyla bir mankurttur. Bunun aksine maziye sadakatin gerektirdiği ihsaslara sahip olan kendi ben-idrakine göre istikbalini düşleyen topluluktur halk. Halkın içinden çıkan bilginlere halkın değerlerini savunanlara ise alim ya da arif denir. Bu yüzden halkın içinden çıkan şamanlar, kahinler büyücüler kendi haklarına ihanet etmezler. İhanet etmedikleri için de halk, şamanına kahinine, büyücüsüne itibar eder. Alimler de böyledir ; halkın tahassüslerini paylaşan, halkın içinden çıkan birisidir alim. Aydın ise vücuda monte edilen plastik bir kalp gibidir;bir nevi montaj ürünüdür.
Reklam
Son cümlenin can alıcılığı
Aydınlar, meşhur olmakla haysiyetli olmayı birbirine karıştırıyorlar. Türkiyede medya, Müslüman aydınları veya aydın din adamlarını şöhret yapıyorlar ama haysiyetleri pahasına. Bir gecede yedi sekiz kanalda birden konuşacak kadar üne kavuşan bu adamları herkes tanıyor ama, çoğu kimse onlara saygı duymuyor. Çünkü türkiyede meşhur olmak, bir bakıma kişinin haysiyetini kaybetmesiyle mümkün olabiliyor.
Kahtan el Medfey, İngilizce ve Arapça arasında bir mukayese yapar : İngilizce - biliyorsunuz özne + yüklem + tümleç şeklinde kuruludur ; Arapça ise yüklem +özne +tümleç şeklinde.. Buradan hareketle ' I stand up "(ben durdum) ile " vekaftu" (durdum ben) cümlelerini mukayese ediyor ; İngilizceden öznenin önce zikredilip eylemin sonra geldiğine arapçada ise önce eylemin zikredilip sonra öznnin geldiğine dikkat çekiyor. Buradan hareketle de diyor ki "İngilizce bireycidir. Bireyi, özneyi esas alır, hatta mimarisi dahi buna göre şekillenmiştir. Araplar ise arapçanın bu yapısından dolayı eylemi, dolayısıyla toplumu esas alırlar. Özne (birey) daha sonra gelir". Burada - tabiatıyla- muhayyilenin devreye girdiğini kabul etmek lazım. Nitekim Montgomery Watt da daha farklı bir şey yapıyordu: "Câe bil kitabi" ibaresini, kitapla geldi diye mi tercüme edeceğiz, "kitabı getirdi" diye mi tercüme edeceğiz? İşte bu farklılıktan hareket ederek "Arap dili insanı önemser, nesneyi değil" diyor ;yani "kitapla geldi" cümlesinde insandır önemli olan... Oysa İngilizce, "kitabı getirdi" şeklinde insanı değil, nesneyi ön plana alır.
Niçin Akif seçilmişti? Milli Marşın Şairi olmasından mı?
Akif in seçilmesinin en önemli sebebi Türkçesinin düzgün olmasıyfı, yani asıl sebep, sizin tabirinizle milli marşın Şairi olması değil, şair olmasıydı. Türkçe o kadar güzel kullanılmalıydı ki Arapçasını hiç hissetirmesin. Arapça nın tasfiye edilmesi dolayısıyla ulemanın da tasfiyesi tezi doğru kabul edilecek olursa, bu ancak Türkçesi düzgün ve halkın anlayabileceği bir tercüme işe mümkün olabilirdi. Mealler o kadar başarılı olmalıydı ki tercüme kokmamalı, bizi aslından müstağni kılmalıydı.