Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Lafız-Ma'na Uyumu

Kur'an'ın Edebi Dili

Fadıl Salih es-Samarrai

Kur'an'ın Edebi Dili Gönderileri

Kur'an'ın Edebi Dili kitaplarını, Kur'an'ın Edebi Dili sözleri ve alıntılarını, Kur'an'ın Edebi Dili yazarlarını, Kur'an'ın Edebi Dili yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsân, iyyake na’budu ile riyâ hastalığından, iyyake nesta’în ile kibr ve ucb hastalığından, ibdinâ's-sirâta'l-mustaqim ile de cehâlet hastalığından kurtulursa, âfiyet elbisesini giyer, onun üzerindeki ni'met tamamlanır; ğazab edilenler ve dalâlete düşenler sınıfından çıkar. Gazab edilenler, niyeti bozuk olanlardır; hakkı tanıdıkları hâlde ona uymamışlardır. Dalâlete düşenler ise, 'ilmi bozuk olanlardır, ki bunlar câhil olup hakkı tanımamışlardır. et-Tefsîru’l-Qayyîm 46-48
Haşiun -isim > yehşeune (fiil)
Mescide girdiğin zaman neredeyse huşûlu bir adam göremezsin. Huzeyfe'den gelen bir hadîste de şöyle buyurulmuştur: Dininizden kaybedeceğiniz ilk şey huşû, son kaybedeceğiniz şey ise namazdır, sonra İslâm'ın özü düğüm düğüm çözülür. Böylece o, ilk kalkacak şey [huşû] ile başlamış ve son kal- kacak şey -ki bu salât'tır- ile bitmiştir: Onlar ki salatlarını muhafaza ederler (Mü'minûn/9). Sonra, huşûun sebâta delâlet eden isim kalıbıyla gelmesi-ni düşünün! Yahşa'ûne [huşû duyarlar] şeklinde fil kalıbında gelmemesi, bu vasfın onlarda devamlı olduğuna, hiç ayrılma- dığına delâlet eder. Namazda huşû olmazsa namaz ölür, çün- kü rûhu gitmiştir. Sonra, yine onları (mü'minûn diyerek) subûta delâlet eden îmânla tavsif ettiği gibi, subût ve devâm ifâde eden fî salâtihim bâşi în [onlar salâtında buşûludurlar] buyurmasını bir düşü- nün! Eğer yahşa'ûn [huşû duyarlar] buyursaydı, namaz esnâ- sında kalbde bir lahza meydana gelen huşu, onların bu şekilde tavsif edilmesi için uygun olurdu. Hâlbuki Allâh Teâlâ, namaz boyunca kalblerinin ve uzuvlarının huşu içinde olmasını ister. Car-mecrûrun (yâni, fî salâtihim kelimesinin) hâşi'ûn'dan huşuludurlardan] önce gelmesinde de yine buna delâlet var dir. Çünkü takdim, önem ifade eder. Sahih haberlerde geldiği gibi salat, İslâm'ın en önemli rüknüdür. Onu terk eden kâfirdir, dinini mahvetmiştir. Fukaha, namazı terk edenin kâfir olup ol- madığı konusunda ihtilaf etmiştir
Reklam
Mürebbi bir şeyin devâmını ve devam ettiği sürece hâlinin islâhını sağlayan"dır. Rabbi'l-âlemin sözünde, bütün âlemlerin, varlıklarını devam ettirmek için de Allah'a muhtac olduklarına tenbih vardır. Bundan kasıd, âlem- lerin yaratılmak için yaratıcıya muhtac olmalarıdır. Bunda ittifak edilmiştir. Ancak, 'âlemlerin varlıklarını devam ettirmek için mürebbiye olan ihtiyacı konusunda ihtilaf vardır. Allâh Tea- lâ'nın bu ta'bîri zikretmesinde, Allâh dışında her şeyin hem hu- dûs hâlinde, hem de bekâ hâlinde O'na ihtiyacı olduğuna ten- bih vardır.
Burada ibâdet kelimesinin, isti'âne [yardım isteme] fi'linin yanında yer almasının sebebi; insânın Allâh'a ibâdet edebil- mesi için O'nun yardımına ve tevfikine ihtiyacı olduğuna de- lâlet etmesi içindir. İnsân O'na tevekkül etmedikçe bunu ba- şaramaz. Bu da, Allâh yardım etmedikçe, yüklendiği bu ağır görevi yerine getirmedeki acziyetin itirâfidir. Allâh'tan yardım istemek, insândaki gurur ve kibrin ilacıdır. Bu ikisi öldürücü hastalıklardır.
İnne'nin kattığı anlam
El-hamdu lillâh ibâresi, -yukarıda söylediğimiz gibi- haber ve tazîmi inşâ'yı ihtivâ eder; böylece her iki ma'nayı bir araya getirmiş olur, iki ma'nâyı bir arada ifade eder. Bunun benzeri du'âdır; çünkü inşâ'dır. Du'â cüm- lelerinin başına inne gelince, inşâ' olmaktan çıkar ve haber cümlesi olur. Rahmetullahu aleyh [Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun ve Allahu yağfiru leh [Allâh ona mağfiret etsin cümleleri du'âdır. Bunların başına inne gelirse, du'à ma'nâsın- dan çıkar ve haber cümlesine dönüşür. İnne rahmetallâhi aleyb (mubakkak ki Allah'ın rahmeti onun üzerinedir ve in- nallahe yağfiru leh (muhakkak ki Allah ona mağfiret eden şeklinde olur.
İsim cümlesi fiil cümlesine göre anlamı kuvvetli ve devamlıdır
Bundan dolayı, ahmedullah Allah'a hamd ederim] fil cümlesi, el-hamdu lillah Allah'a bamd olsun/bamd Allah'a ise isim cümlesidir. Fiil cümlesi, hudûs [sonradan olma] ve te- ceddüde (yenilenmeye] delâlet eder; isim cümlesi ise -bilindi- ği gibi- subûta, yâni başından beri o hâlde olmaya delâlet eder. Dolayısıyla isim cümlesi, fi'l cümlesine göre daha kuv- vetli ve devamlıdır. Meselâ; mutabassır [derin düşünceli sö- zü, yetebassaru [derin derin düşünüyor sözünden; muteseq- qaf leğitimli sözü, yeteseqqafu leğitim görüyor sözünden ve mutederrib [tecrübeli sözü, yetederrabu [tecrübe ediniyor sö- zünden daha kuvvetlidir. Bu nedenle, isim cümlesinin tercih edilmesi, fi'l cümlesinden daha uygundur. Çünkü hamd'in sâ- bit ve devamlı olduğunu daha güzel ifade eder.
Reklam