Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kur'an'ın Öğrettiği Kavramlar

Erdem Uygan

Kur'an'ın Öğrettiği Kavramlar Hakkında

Kur'an'ın Öğrettiği Kavramlar konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
9/10
1 Kişi
3
Okunma
Beğeni
373
Görüntülenme

Hakkında

Allah’ın gönderdiği kitaplar arasında nasıl bir ilişkinin bulunduğu konusu Kur’an üzerinde ciddi çalışma yapan herkesin dikkatini çekecek kadar önemli ve ilgi çekici bir konudur. Buna rağmen bu konunun hakim ilahiyat çevreleri tarafından layıkıyla üzerinde durulmuş, anlaşılmaya çalışılmış konular arasında bulunmaması da aynı derecede hayret verici bir durumdur. Rabbimiz son kitabı Kur’an’ın kendinden öncekilerle arasında tasdik, tebyin ve nesh ilişkisinin bulunduğunu çok sayıda ayette bildirmektedir. Tasdik konusu öylesine hayati bir öneme sahiptir ki bir kitabın Allah katından olup olmadığı kendinden öncekini tasdik edip etmediği ile anlaşılır: وَمَاكَانَهَذَاالْقُرْآنُأَنيُفْتَرَىمِندُونِاللّهِوَلَكِنتَصْدِيقَالَّذِيبَيْنَيَدَيْهِوَتَفْصِيلَالْكِتَابِلاَرَيْبَفِيهِمِنرَّبِّالْعَالَمِينَ Bu Kur’ân, başkası tarafından uydurulup Allah’a mal edilmiş değildir; aksine önceki kitapları kendinde olanla doğrulayan, o Kitapları açıklayan, içinde şüpheye yer olmayan ve varlıkların Rabbi tarafından indirilmiş olan kitaptır. (Yunus 10/37) Bu tasdikin önceki kitaplarda bulunan hükümleri aynen içermek (misliyle nesh) veya gerçekleşeceği söylenen değişiklikleri yapmak (hayırlısıyla nesh) şeklinde olabileceğini de ilgili ayetlerden öğrenebiliyoruz.[1] Kısacası ilahi kitaplar arasında, Allah’ın kurduğu özel bir ilişkiden bahsetmek gerekir. Zaten vahyin bir bütün olması, zincirin halkaları halinde birbirini takip etmesi ve tüm vahiy zincirinin aynı dini getirmesi de bunu gerektirir. Ancak ne yazık ki geleneğimizde kitaplar arasındaki bu özel ilişki önemsenmemiş, bu sebeple de önceki kitapların mensuplarına Allah’ın istediği şekilde doğru bir tebliğ yapılamamıştır. Bu kişilere kitaplarının kendi ataları tarafından tahrif edilmiş olduğu yani Allah’ın kitabı olmaktan çıktığı söylenmiş ve daha ilk adım yanlış atılarak muhatap dışlanmıştır. Oysa Nebimiz ehl-i kitabın önderlerine gönderdiği mektuplarda daima kendi kitaplarına vurgu yapmış, onu tasdik eden bekledikleri yeni kitaba uymalarının gerektiğini, bunun kendi kitaplarının emri olduğunu onlara hatırlatmıştır. Mesela Hicret’in birinci yılında Hayber Yahudilerine gönderdiği mektup şöyledir: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla!... Allah’ın Resûlü, Musâ’nın dostu ve kardeşi, (Mûsâ)’nın getirdiği bütün şeyleri tasdik edip doğrulayan Muhammed’den (bir mektuptur): Ey Tevrât’a tâbi olup onun etrafında toplanan insanlar! Dikkat edip biliniz ki gerçekten Allah’ın size söylediği şu sözleri sizler kendi kitabınızda bulacaksınız: “Muhammed, Allah’ın rasûlüdür. Onun beraberindekiler, kafirlere karşı kararlı, kendi aralarında yumuşak başlıdırlar. Onları hep ruku ve secde halinde Allah’ın kerem ve rızasını ararken görürsün. Onların nişanları yüzlerindeki secde izleridir. Bu, onların Tevrat’taki temsilidir. Bir de onların İncil’deki temsili var: Onlar filiz vermiş tohum gibidir; derken (Allah) o filizi güçlendirir ve kalınlaştırır ki kökü üzerine dimdik dursun da üreticiyi sevindirsin. Böylece o, hakkı inkar edenleri de kinlerine mahkum etmiş olur. Allah onlardan iman eden ve ıslah edici eylemler koyanlara sınırsız bir bağış ve büyük bir ödül vaad etmiştir.”[2] Allah aşkına, size vahyolunan şey aşkına, aynı şekilde, sizlerden evvel gelip geçmiş kabilelerinizi men ve selvâ ile rızıklandıran aşkına, baba ve dedelerinizi Firavun’un elinden ve fiilinden kurtarmak için denizi kurutan (Yüce Varlık) aşkına bana söyleyiniz: Allah’ın size vahyettiği Kitapta, Muhammed’e iman etmeye mecbur olup olmadığınız kayıtlı değil midir? Böyle değilse bana haber veriniz. Aksine şayet Kitabınızda bu (kaydı) bulamazsanız (o halde mesele yok, benim dinimi kabul etmeniz için) size hiçbir zor da kullanılacak değildir. Gerçekten de yanlış ile gerçek yol birbirinden ayrılmış bulunmaktadır. Sizi Allah’ın ve Resûlünün yoluna davet ederim.”[3] Nebimizin yaptığı bu tebliği bizler de yapmakla yükümlüyüz. Ancak bunu yaparken onu örnek alabilmek ve Allah’ın kullarını Allah’ın kitabına doğru bir şekilde davet edebilmek için önce kendi kitabımızı iyi bilmeli, onu Allah’ın koyduğu metoda göre okuyarak ondaki kavramları bizzat Rabbimizden öğrenmeliyiz. Birr kavramı da kitaplar arasındaki tasdik ilişkisinde ve dolayısıyla ehl-i kitaba yapılacak tebliği doğru olarak yerine getirmede önemli yer tuttuğunu gördüğümüz bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu kavramı Kur’an’dan öğrendiğimizde pek çok ayetin gerçekte dikkatlerimizi nereye çektiğini daha iyi görme şansını yakalamış olacağız. İlk kez bu çalışmada ortaya konacak olan bu kavramı kitabında tanımlayıp tafsil ettiği için ve bu tafsilatı görmemizi bizlere nasip ettiği için yüce Allah’a sonsuz şükürler olsun. Erdem Uygan
Tahmini Okuma Süresi: 1 sa. 56 dk.Sayfa Sayısı: 68Basım Tarihi: 20 Mart 2017Yayınevi: Süleymaniye Vakfı Yayınları
ISBN: 9786056635694Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Yazar Hakkında

Erdem Uygan
Erdem UyganYazar · 6 kitap
1972 yılında Allah Subhanuhu ve Teala’nın kendisi için uygun gördüğü şartlarla imtihan salonundaki yerini aldı. İmtihanı sürüyor. 1989 yılında, kelimenin içini bütün olumlu anlamları ile tıka basa doldurarak “kardeşim” diye tanımladığı Cenk Durmazel ile tanıştı. 1992 yılından bu yana kendisiyle sayısız programa ve projeye imza attı. Halen devam ediyor. Herşeyi Yaratan’ın kendisine sınırsız ikramı arasında bir eş ve iki kız evlat da bulunmaktadır. 2007 yılında yavaş yavaş, gerine gerine, henüz yeni fark ettiği cehalet uykusundan uyanmaya başladı. Öylesine derin bir uykudaydı ki mahmurluğunu atması bile bir yılını aldı. Derin ve uzun uykusunda gördüğü acaip rüyaların etkileri eser miktarda da olsa bugün bile devam etmektedir. O gün itibariyle uyanmak için yüzünü yıkamaya çalıştığı Kur’an isimli tertemiz suyun içinde, bugün hiç çıkmamacasına zevkle yüzmekte ve başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bu ikramı için Allah’a şükretmektedir. Hiçbir “izm”i kabul etmez. Hiçbir hizip ve mezhebi kabul etmez. Allah’ın elçileri dışında hiç kimseyi önder ve örnek olarak kabul etmez. Allah’ın kitabından delili olmayan hiçbir şey asla kabulü değildir. Allah’ın ayetleri dışında hiçbir şeyi tartışılmaz kabul etmez. Kimsenin sözü, tezi, dayatması, imanı, inancı, doktrini, ilkesi, devrimi, inkılabı, bilimi, hurafesi, yasası, şeyhi, müridi, lideri, önderi kendisini bağlamamaktadır. Allah’ın ayetlerinden başka yol gösterici kabul etmez. Allah’ın elçisinin, Allah’ın ayetlerinin yeryüzündeki en mükemmel uygulayıcısı olduğunu ve O’nun ayetlerine aykırı söz söylemeyeceğini bilir. Bu nedenle Kur’an’ın tek kaynak olduğunu bilmektedir (Araf 3). Allah’tan başka hiç kimsenin huzurunda saygı duruşuna geçmez ve sadece Allah’ın önünde ve büyük bir şerefle eğilir. İnsanların kendisi için ne dediği umrunda bile değildir. Bizzat Allah (CC)’ın “Müslüman” dediği bir kulu olmak çabasındadır. Kendisine ait bütün sözleri Sebe Suresi’nin 50. Ayeti ile değerlendirilmelidir: “De ki: Eğer ben saparsam kendi aleyhime sapmış olurum; yok eğer doğru yoldaysam, bu yalnızca Rabbimin bana ilettiği vahiy (Kur’an) sayesindedir. Şüphesiz O her şeyi işitir, O çok yakındır.” Bu satırları yazan da kendisidir. Hatta bunu da..