Türk Edebiyatının belki de en temiz yüzlü ve en kara bahtlı yazarıdır Sabahattin Ali. Vahşice katledilmeseydi, yazıp yayımladığı eserlerin, buzdağının sadece görünen kısmı olduğunu yalnızca Türk okuru değil bütün dünya teyit edecekti eminim. Kırk yıllık ömrüne sığdırdığı onca kitabın her biri birer başyapıt niteliğinde olmakla birlikte, hem roman, hem şiir hem de öykü alanlarında verdiği eserlerin kalitesi ve anlaşılırlığı da ayrıca dikkate değer bir husus.
Kuyucaklı Yusuf da, yazarın en bilinen ve sevilen eserlerindendir. "1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın'ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak Köyü'nü eşkıyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler" cümlesiyle başlar roman ve Yusuf'un dramına tüm okurları davet eder. Küçük yaşında hem öksüz hem de yetim kalan Yusuf'un acı, ihanet ve ölümlerle dolu yaşamı, Sabahattin Ali'nin kalemiyle bir destana dönüşür tabiri caizse. Anadolu'nun talihsiz yiğidi Yusuf'un trajik hikâyesi, yürekleri burkmakla kalmıyor, aynı zamanda insanların para, makam ve gösteriş uğruna feda etmekten çekinmedikleri değerlerinin bugün de değişmediğini üzülerek görmemizi sağlıyor.
Kitabın aslında üç cilt olarak tasarlandığını, fakat devamının yazıl(a)madığını özellikle belirtmemiz gerekir. Ki, bu nedenle cevapsız sorular ve yarım kalmış karakter öyküleriyle tamamlanmamış bir hikâye olarak karşımıza çıkıyor Kuyucaklı Yusuf. Yine de Kuyucak'ın bu romantik kahramanının hüzünlü öyküsünü çok seveceksiniz. Sabahattin Ali'nin bir çırpıda okunabilecek nitelikteki bu eserini okuyunuz, okutunuz...