Hâlâ yolculuktan yolculuğa koşuyordum, ama artık tutkuyla, inançla değil; yalnızca gitmeye alıştığımdan gidiyordum, içimdeki her şeyin değişip eskimiş olduğu duygusu belki de bundandı.
"Kuşlar uçsa öfkeden uzun,
Gök parlasa nefretten çok
Ve hiç yorulmasa sevgili,
Ben gene de derdim
Bu yetmiş yıllık sıkıcı yemekte:
'Kuş garsonu, gök garsonu, sevgi garsonu,'
Aç değilim ben, al götür tabağımı."