Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Letâif-i Lâmi'î

Latîfeler Kitabı

Yaşar Çalışkan

Latîfeler Kitabı Sözleri ve Alıntıları

Latîfeler Kitabı sözleri ve alıntılarını, Latîfeler Kitabı kitap alıntılarını, Latîfeler Kitabı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ne Kadar Dayak Gerekecek
Behlül Dîvâne bir gün Hârun Reşid'in dîvânına gelir. Bakar ki Hârun tahtında yok. Hemen Hârun'un yerine geçip pâdişâh gibi oturur. O anda hâcibler gelip Behlül'ü Halife'nin yerinde görürler: "Bre edepsiz deli!" diye bir iki vururlar. Behlül hemen çağlamaya ve gözyaşı döküp ağlamağa başlar. Tam o esnada Hârun çıka gelir. Behlül'ü ağlar bulur ve okşayarak yanına alır: "Niçin ağlıyorsun?" diyerek hâlini hatırını sorar ve yanındaki hâciblere: "Buna n'oldu?" der. Hâcibler: "Ey mü'minlerin emîri, onu sizin yerinize geçmiş oturur gördük. Edeblenmesi için öfkelenip bir iki vurduk. Ondan ötürü ağlar." derler Behlül ileri atılır: "Hayır, ben onların döğmelerine ağlamam. Senin için ağlarım ve sana acıyıp ciğerimi dağlarım. Çünkü ben ömrümde bir kez bu makama oturduğum için bu kadar dayak yedim. Sen ki, her gün oturuyorsun acaba ne kadar dayak gerekecek?" der.
Sayfa 182
Ayağ altında mûr oldu çü yarın Bu gün olmak ne assı dehre Timûr [Yarın karıncanın ayağı altında kalacak olduktan sonra bu gün dünyaya Timur olsan ne fayda var?]
Sayfa 93
Reklam
Tilkinin Lâneti
Bir tilki, av için dolaşırken bir keklik görür ve karşısına geçip durur. Kekliği hayranlıkla seyre dalar. Tilkinin bu hâlini gören keklik: "Hey yâr-ı can; can dostu, ne gördün de böyle hayran hayran bakarsın?" der. Tilki: "Fe tebâreke'l-lâhü ahsene'l-Hâlıkîn*Ey güzeller şâhı, şu senin şehlâ gözlerine vuruldum, yaman bakışlarına
Sayfa 371
Bilenler Bilmeyenler
Nakledildi: Şeyh Şerefüddin, Mevlânâ İzdüddin'e sormuş: "Yüce Allah şeyhleri Kur'an'ın neresinde zikreder?" Mevlânâ cevap verir: "'Âlimleri zikrettiği yerde..." Şeyh merakla sorar: "Efendi hazretleri lütfedip o yeri buyursunlar, tâ ki bu fukara işitip sevinsinler." Mevlânâ: "Eûzubillâhi mine'ş-şeytâni'r-râcim" dedikten sonra besmele çekip Kur'an'dan şu âyeti okumuş. "Hel yestevi'l-lezîne ya'lemûne ve'l-lezîne lâ ya'lemûn * Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer Sûresi 9. âyet) Şeyh yine sormuş: "Bu âyette âlimler kimlerdir, şeyhler kimler?" Mevlânâ cevap vermiş: "Bilenler âlimler, bilmeyenler şeyhlerdir."
Sayfa 218
Mîr-Dîvâne
Konya'da şehrin ve civarın sevgilisi Mîr-Dîvane derler bir meczub vardı. Şehrin genç memurlarından biri bu dîvâneyi mescidde görür. Yumuşaklık ve şaka ile yanına varır. Dîvâne bu gence: "Şahım ne okuyorsun?" der. Genç: "Mantık okuyorum." "Tefsir, hadis okusan a!.." "Buna da mîzan (ölçü) ilmi derler." "Şahım sen mîzanı (teraziyi) kuruncaya kadar pazar bir yana dağılır, haberin yok."
Sayfa 176
büyük eksiklik
Pâdîşahlardan biri, cennet köşkü gibi yüce bir saray yaptırarak bin bir çeşit süs, nakış ve zinetle şöhret verdi. Zamanın âlimlerini hâkimlerini ve civarının âmirlerini ve fakirlerini dâvet edip ziyâfet verdi. Ve bunlardan sordu: "Bu sarayın bir kusuru veya görünen bir noksanı var mıdır? Bulunabilir mi?" Hepsi birden: "Bu mükemmel saray her halde cennet köşklerine bedeldir. Hiç bir yerinde noksanı ve haleli yoktur." deyince bir zâhid yerinden kalkıp: "Bir büyük eksiği vardır ki, temeli yokluk üzerine olup, binâsı ebedî değildir. Azrâil her yerinden girer ve ölüm kasırgası kapı ve duvarlarından işler." dedi.
Sayfa 204
Reklam
V'allah İçerem Bi'llah İçmezem
Bir adamı şarap içer diye kadıya götürürler. Kadı sorar: "Bre, gerçek midir?" "Hâşâ sultanım!" "And içer misin?" "Valla içerim, billâh içerim." Yine kadı: "Haydi, şimdi bundan sonra içmemeğe de and iç!" Adam: "Vallah içmem, billâh içmem."
Sayfa 403
Beynamaz: "Behey kardaş, çocukluk yaşımdan beri ibadet etmek âdet olmamış. Bu sebepten güç geliyor." Namazlı: "Bunun çaresi kolay; kırk gün sabah namazına devam et, eğer ondan sonra terk edebilirsen gel sana bin akçe vereyim." der. Beynamaz: "Gel sen üç gün namazı terk et, eğer ondan sonra kılabilirsen ben sana her ne dilersen vereyim."
Sayfa 312
Bağdat Ne Hoş Şehir
Bir dîvâne yalın, aç ve bir ekmeğe muhtaç Bağdat şehrinde gezerken, bir helvacı dükkânını badem helvası, ketenli helva, muhtelif tatlılar, halkalı ve kıvrımlı şekerler, börekler ve lezîz çöreklerle bezenmiş, çeşit çeşit helvalarla süslenmiş görür. İhtiyârı kalmaz dayanamayıp içeri girer ve helvacıya: "Hey bilgili usta! Âferin süsüne, san'atına ve mahâretine. Allah mübarek etsin! Bunlar ne nâzik lokmalar ve ne şîrin yiyecekler!" deyip başını önüne eğer ve helvadan yemeğe başlar. Helvacı bakar ki, dîvâne dükkânın kenarına oturur, gitmez. Ve tatlı sözle uyarana kadar helvanın bir yanını götürür, insaf etmez. Helvacı: "Hey dîvâne-i bîgâne, yeter söylediğin efsâne, bir nice dinarlık helva yedin bâhasını ver, kalanına ondan sonra devam et." der. Helvacının sözü dîvânenin kulağına girmeyip kendi âleminde, atıştırmaya devam eder. Helvacı, dîvâneye söz kâr etmediğini ve dîvânenin iştahına helva yetmediğini görünce, eline bir sopa alıp dîvâneye bir kaç yedirir (vurur). Dîvâne başını kaldırıp: "Bu Bağdat ne büyük ve ne hoş şehir! İnsana zorla döğe döğe helva yedirirler. Çare nedir? Ne diyelim, bâri ölünceye dek yiyelim." der.
Sayfa 144
Erken Kalkan Devlet Bulur
Nuşirevan'ın oğlu Hürmüz, çocukluk âleminde geceleri sabaha kadar, nükte yapan nedimler ve şarap içen beylerle, sohbet meclisinde yiyip, içip eğlenirdi. Sabah olmaya yakın yatıp istirahat için deliksiz uykuya dalardı. Hürmüz'ün hocası Büzürcümihr Hakîm ise, her sabah gelir, Hürmüz'ü gaflet uykusunda, kendinden geçmiş bir halde bulurdu. Ve her zaman nasihat edip: "Ey saâdetli şah, seherle kalk, çünkü seherle kalkanlar devlet, saadet ve şeref bulur, zafer kazanarak yardıma nâil olurlar." derdi. Hürmüz ise Hoca'sının her gün seherle kalkıp gelmesinden ve her zaman bu nasihati vermesinden huzursuz oluyordu. Bir gün kullarına: "Bre! Bir kaçınız seherden kalkın, sabah namazı için mescide giden Hoca'nın yoluna durun. Gelince hemen üzerinde bulunan güzel elbiselerini soyup salıverin." der. Kulları Hürmüz'ün emrini yerine getirirler. Ve erkenden kalkıp Hoca'nın yolunu bekleyip otururlar. Hâsılı hoca gelince tutup belinden kemerini, başından mücevherli tâcını ve üzerinden de değerli elbiselerini soyup alırlar. Hoca bu halle Hürmüz'e gelir. Hürmüz, Hoca'yı görür, o değilmiş gibi davranır. Neticede Hoca'dan başından geçenleri sorar. Hoca soyguncuları şikâyet eder. Hürmüz: "Ey bilgi sahibi ve yol gösterici, bana her zaman "Seherle kalkan devlet ve zafer kazanır, yardıma nâil olur," derdin. Hayret edilecek şey, bu musibet ve zillet sana neden oldu?" der. Hoca cevap verir: "Ey cihan şahı, soyguncular erken kalkmada beni geçmişler. Şüphesiz yıldızları saâdetli ve talihleri kuvvetli oldu." der.
Sayfa 89
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.