"Çünkü gidişlerin, kaybolmaya mahkûm ettiğimiz gülüşlerin, kendi ellerimizle katlettiğimiz ümitlerin yükünü taşımak kolay değildi ve insanoğlunun isyankâr varlığı bu yüklerin altında tek bir parçası kalmayana kadar ezilirdi."
"Geçmiş, bırakmazdı insanın yakasını. Hatalar, yalanlar, geç kalmışlıklar ve pisliğin içine batmış kayıp ruhlar ölmezdi kolay kolay. Her bir nefeste can çekişirken, her bir adımda daha da çamura bulanır, içine girdikleri bataklıktan kaçıp kurtulmak isteseler bile çırpındıkça dibe batarlardı."
"Günahkar tenlerin günahsız ruhları ne kadar gerçekse ve günahkar ruhların esir aldığı günahsız tenler ne kadar acizse, işte o kadardı birkaç nefese sığan hayat denilen çile."
"Küçük bir dokunuş, birbirine fısıldayan tenler ve gecenin içinde buram buram kokan tehlike... Ölümün ihtişamı karşısında dimdik ayakta duran bir varoluş ve ihanet ile kıyasıya sevişen sadakatin muhteşem dönüşü..."
"Avuç içlerindeki çizgilere benzerdi yaşamın gelgitli yolları. Her bir yol birbiriyle kesişir, her bir köşe başı ise bir diğerine merhaba derdi; ama bazı yolların çıkışı olmazdı. Can havliyle koşturup bir çıkış aramanıza rağmen, sonuç hep hüsrana çıkardı. Işığı olmayan buzdan sokaklardı bunlar. Kimileri buna kader der, kimileri ise çıkışı olmayan bu yolların adını karanlık koyardı. Peki, karanlık gerçekten var olan mı, yoksa görebildiğimiz, hatta göremediğimiz kadarına verdiğimiz ad mıydı?"
"Hayat ise masum olduğunuza bakmazdı. Bedeninizde ya da benliğinizde yaralar açmak için sizden izin almadığı gibi, masum olduğunuza da aldırmazdı. Öyle bir an, hatta kısa ama her şeyi yerle bir edebilecek kadar sarsıcı olan tek bir an bile sahip olduğunuz her şeyi elinizden almak için yeter ve sizi diri diri buz gibi toprağın altına gömerdi."