Türkiye’nin realitelerine uygun toplumcu bir rejimden bahsettiğimiz zaman siyasi rakiplerimiz tarafından ‘komünist’ ithamına uğruyoruz. Davalarımızın milliyetçi bir görüşle ele alınması ve meselelerin çözümü için milli bir şuur uyandırılması gerektiğini söyleyince ‘nasyonal sosyalizmle” yani nazilik ve faşistlikle itham olunuyoruz. Müspet ilim bütün faaliyetlerde önderlik etmelidir dediğimizde ‘dinsiz’ ithamı ortaya atılıyor. Dinin sosyal bir müessese olduğunu ve halkın çoğunluğunun dininin İslamiyet olduğunu, bunun için bu realiteyi ele alarak ilim sahibi iyi yetişmiş din adamlarına ihtiyaç bulunduğuna ve din adamlarıyla dini faaliyetten de toplum kalkınması için faydalanmak gerektiğini ileri sürdüğümüz zaman “gericilik” ithamı karşımıza çıkıyor.