'Korkuyorsun. Gerçek tehditlerden çok, kendini korkuya ittiğin düşüncelerinden. Bunu yaparken de kendini duyumsamaktan vazgeçiyorsun. Hissetme eksikliği seni depresyon cehennemine itiyor, sonucu daha da kötü korkular ve hepsinden önce korkudan korkmak oluyor. Ne yazık ki bu durumda her türlü düşüncen birer canavar haline geliyor, öyle ki, içinde bulunduğun durumun sorumlusunun düşüncelerinin içeriği olduğu yanılgısına düşüyorsun. Böylece onları gerçek içerikli alanlara atıyorsun ve bunun tam tersi bir etki oluşuyor. Hayali canavarlar, sen onları ne kadar ciddiye alırsan o kadar fazla şişiyorlar.
İnsan bir ömür boyunca kendini başkasının gözleriyle görüyordu; başkasının ölçülerine göre ölçüyor, başkasının değer yargılarına göre değerlendiriyor, başkasının öfkesiyle yargılıyor ve hiçbir zaman tatmin olmuyordu.
Hiçbir zaman kendisiyle yetinemiyordu.
Ve beni korkutan bir başka şey de, her şeyin yanlış ele alınmış olması. Konuşmam gereken yerde susuyor olmak. Hepsi bu. Şuradaki silahlarınız beni korkutmaz. İçimdeki iblislerin yanında sizin şu gülünç silahınızın esamesi okunmaz. Ama siz korkuyorsunuz. Silahlarınız ve diğer özellikleriniz elinizden alındığında geriye kalacak olandan korkuyorsunuz. Geride kalmaktan korkuyorsunuz.
Cehennem, iç ve dış dünyaya olan inancın yok olduğu, tüm duyguların bittiği bir yerdi. Bütünsel bir körlükle eşdeğerdi. Her türlü umudun ölmesiydi, korkudan yok olmaktı.
Bir mesajım yok, sosyal öfkem yok; hiçbir politik iktidarın başında oturmuyorum. Belki de eksik olan angaje olmamak ama bana pek öyleymiş gibi gelmiyor.
Ne zaman yeni bir şey planlasan, zombiler gibi yaklaşırlar ve hevesin, fikirlerin, Tanrı vergisi yaratıcı gücünle birlikte seni yiyip bitirmeye çalışırlar.