Epeydir bu kadar sıkılarak bir kitabı okumamıştım. Nerdeyse hiçbir olay olmadan, sürekli aynı cümlelerin etrafında dönen, özetini çıkarmaya kalksanız toplam 5 cümle sürecek bir hikaye. Hele bir de sonunda o kadar ayrılıktan sonra kızın aşırı anlayışlılığı sonucu ortaya attığı bir şart var ki.. Çocuğun yerinde olsam zaten 11 yıldır çile çekiyorum bir de senin kaprisinle mi uğraşacağım deyip hayatımı yaşardım. Tabi kızımız çok melek ya çocuğa seçim şansı tanıdı. Çocuk da aziz gibi maşallah. Bekledi de bekledi. Heyyttt be ne aşklar var...
Velhasıl okuduğum en bunaltıcı tarihi aşklardan biriydi. Okuyup da güzel vaktinizi kaybetmeyin bence.
Tarihi aşk romanlarında kahramanlar sorunlar yaşar ama onlara sorun demek bana ters geliyor daha çok sıkıntı diyebilirim. Bazı romanlar da var ki karakterlerin yaşadıkları gerçekten sorundur ve karakterlerin ne denli acı çektikleri gözler önüne serilir. Ne yazık ki tarihi aşk romanlarında daha çok sıkıntılı olan durum ve karakterler görürüz. Anna Campbell ise sorunlu karakterler ve durumlar yaratan ve yarattığını da büyük bir başarıyla gözler önüne seren bir yazar.
Hayatı zaten yeterince berbat olan birinin yanlış anlama yüzünden hayatının daha da kötüye gideceğini düşünürken -ki daha da kötüye gidiyor- aslında aşkı bulursa ne olur? İşte bu roman bu soruya mükemmel bir cevap veriyor. Grace-Matthew asla unutmayacağım çiftlerden biri olarak kalacak.