"Dimağ, beden, kalp üçü de birden terbiye görmeli.
Dimağı terbiye eden ilimdir.
Bedeni terbiye eden, spordur.
Kalbi terbiye eden ince hislerdir.
Bu üç terbiye arasında muvazene olmalı."
...Zira Meşrutiyet dönemi kitaplarında yer alan aile tasarımında erkeğin yurttaşlaşma sürecine özel alan içinden lojistik destek sağlayan "aydınlanmış" kadının, eşi karşısındaki eşitsiz konumuna rağmen, hakim olan duygu "muhabbet"tir. Başka bir anlatımla "muhabbet" aile temsilinin leitmotifidir. Buna karşılık erken Cumhuriyet dönemi Malumat-ı Vataniye ve Yurt Bilgisi kitaplarında yalnızca cinsiyetçi mesajlara yer verilmekle kalınmaz, ama aynı zamanda kadın ve erkek arasındaki ilişki, "muhabbet"ten büyük ölçüde arındırılarak vurgu "müşterek maksat" gibi soğukkanlı ve bir o kadar da politik bir mesaja kaydırılır.
Kısacası kitaplardan yansıyan aile temsili, Cumhuriyet'in militan yurttaşlık anlayışıyla buluşan, "militan-misyoner" bir ailedir
...fikrinizi her türlü ulum ve fünun ile her türlü malumat ile talimat ile tenvir etmelisiniz. (...) Malumatsız bir insan vazifelerini nasıl bilir ve nasıl yapar. (...) Insanlığın en büyük meziyetlerinden biri de hakikati aramaktır. (...) Siz her şeyin hakikatini anlamak için ilim ve fenne rağbet etmelisiniz. (...) Hata ekseriya cehaletin neticesidir. Cehaletin neticesiyle husule gelen hatalara hurafat denir.(...) Şayet zihninizde bu gibi hurafat yer tutmuş ise onları fikrinizden çıkarınız. Görmediğiniz, bilmediğiniz, aklınıza muvafık gelmeyen şeylere inanmayınız. Sonra vicdanınız hurafata esir olur. "
"Herkesin dini, herkesin hakkıdır, fakat bu hak hukuk-ı tabii- ye gibi hilkaten [yaradılıştan] olmayıp sonradan bulunmuş bir haktır. Onun için cemiyetin hukuk-ı medeniyesini hukuk-ı tabiiyesi dururken buna rabetmek hatadır ve buna merbut olup [saplanıp] kalmak da hatadır. Çin ve Hintliler beş bin seneden beri saha-i terakkide bir hatve [adım] bile atamamışlardır. Bunun sebeb-i yeganesi ise kavanin-i içtimaiyelerini toplumsal kurallarını hep din, mezhep, tarikat üzerine bina ettiklerindendir. "
Üstel’in bu eserini bir akademik ödevim için okuyup ulusçuğun Türkiye’deki yankılarının izini sürme imkânı bulmuştum. Ulusçuluk ve Türkiye’deki sağ ideolojilerle akademik bakımdan ilgilenen herkesin tümünü okumasa bile başvurmasında yarar olacağını düşündüğüm bu kitap okuru resmî devlet söyleminde ve ondan da çok ders kitaplarında yaratılmak istenen makbul yurttaşın ne olduğunu anlamaya davet ediyor.
Üstel II. Meşrutiyet’le iyice kesinleşen batılılaşma hamleleriyle ve modern devletin doğuşuyla istenilen insan tipinin yaratılmasında kullanılagelen temel kamusal eğitimin ders kitapları ve müfredatları incelemeye koyuluyor. Bu dönemi Cumhuriyet dönemi izliyor ve Cumhuriyet döneminin ilk kısmını 1919-1924, 1924-1930 ve 1930-1940 zaman dilimlerine bölüyor. Arkasından çok partili hayata geçişten 1980 askeri darbesine kadar olan dönemi ve nihayet 1980 sonrası dönemi AKP hükûmetlerine kadar irdeliyor.
Kimi zaman Fransız tipi bir yurttaşlık anlayışının hâkim olduğunu, kimi zaman Alman tipi etnik kökene dayanan bir yurttaş modelinin benimsendiğini gözlemledim. Yurttaş-devlet ilişkisi için sürekli yeniden tanımlanan yurttaşlık kavramının ne mühim olduğu devlet aygıtını elinde bulunduran hükûmetlerin farklı dönemlerde farklı makbullükler inşa ettiklerinden belli. Üstel bu bakımdan bu güç ilişkisini iyi ki incelemiş.