Kalplerin de ihtiyaçları, özlemleri vardır. Bu ihtiyaçları karşılamanın, bu özlemleri gerçekleştirmenin imkansızlığını gördüğünde vücut anlamazlıktan gelir. Böyle, sadece kalplerinin aracılığıyla konuşan iki insan bir yerde baş başa kaldılar mı acıklı bir şaşkınlık duyarlar. En küçük maddi temas karşısında adeta şiddetli bir iteleme, onları birbirinden uzaklaştıran ama üçüncü bir kişinin araya girmesiyle hemen dinen bir acı duyarlar. Ferahlayan iki kalp acı geçince yeniden
birbirini aramaya, uzaktan birbirine gülümsemeye başlar.
“İnsanoğlu acı çekti mi, iyilik, kötülük üstüne kendine fikirler yürütüyor. Mesela bana şöyle şöyle yapmadılar, diyor ve çektiği acıya karşılık ödül beklemeye hakkı varmış gibi, iyilik görmek istiyor. Kötülüğe gelince, çektiği acıların, başkalarına kötülük yapması için ona hak kazandıracağını sanıyor. Yaptıkları iyiliği kendilerine ödev sayarcasına yapmadılar mı, onları suçluyor, ama başkalarına, adeta bir hak sayarak yaptığı kötülüklerden ötürü kendini mazur gösteriyor.”
Gölge Adam merakla takip edilecek bir kurgunun yanında size derin bir içsel sorgulama imkanı da vadediyor. Ben olsam ne yapardım, şöyle olsa daha iyi olmaz mıydı tartışması okurken sürekli zihninizi meşgul ediyor. Kitapta olanlar yaşarken ölmenin ve ölü gibi yaşamanın düşündürücü bir serüveni aslında. Son zamanlarda okurken en çok duygunun bana geçtiği eser oldu Gölge Adam. Kitapta kahramanımızın başına gelen herşey okuyucuya sanki yanında yaşanıyormuş gibi etkili bir dille aktarılmış. Kitabın sonuna eklenen eleştirilere yanıt niteliğindeki bölümü de çok eğlenceli ve anlamlı buldum. Bence okunmaya değer harika bir kitap. Tek pişmalığım kitabı çapraz okumalarla okumak oldu ki o da benim hatam :) İyi okumalar.
Sıradan bir adamın sıradışı hayatı... Gölge Adam anlatıyor ki: evrende o kadar küçük, minicik yer kaplıyoruz ki, hayatımız bir kurtçuğun hayatı kadar değersiz. Yaşam ve ölüm, bunları iki kez deneyimleyebilir miyiz? Ölmeden ölebilir, yaşamadan yaşayabilir miyiz? Konusu ilginç kurgusu akıcı, yazarın hayat ve ölüme dair düşüncelerinin yer aldığı güzel bir hikaye. Everest Yayınları'nda Mattia Pascal Sahiden Yaşadı mı Yaşamadı mı ismiyle basılan eser bu yıl okuduklarım içinde iz bırakanlardan oldu.
..
..
“Lanet olsun Kopernik’e... Kopernik’tir insanlığı umulmadık bir derdin içine atan, hep şu Kopernik. Gitgide sonsuz derecede küçük varlıklar olduğumuz yolundaki yeni düşünceye alıştırdık kendimizi. Bunca güzel icadımızı ve keşiflerimiz unutarak şu evrende hiçin hiçi olduğumuza inandık... Bizim hikâyelerimizin kurtçukların yaşamöyküsünden farkı yok...”
İnsanoğlu acı çekti mi,iyilik,kötülük üstüne kendince fikirler yürütüyor.Mesela bana şöyle şöyle yapmadılar,diyor ve çektiği acıya karşılık ödül beklemeye hakkı varmış gibi,iyilik görmek istiyor.Kötülüğe gelince,çektiği acıların,başkalarına kötülük yapması için ona hak kazandıracağını sanıyor.Yaptıkları iyiliği kendilerine ödev sayarcasına,yapmadılar mı, onları suçluyor,ama başkalarına,adeta bir hak sayarak yaptığı kötülüklerden ötürü kendini mazur gösteriyor.