Yoksullar, zenginlerin her zaman hırsızlar tarafından çalınarak ya da güveler tarafından kemirilerek veya paslanarak yok olmaya mahkûm hazinelerini kıskanmamalıdır; İsa onların bunu yapacaklarına, cennette çürümeyecek hazineler biriktirmeleri gerektiğini söylemiştir.
Karl Marx'ın dini "kitlelerin afyonu" tanımlamasına sebep olan "teselliler" bunlardır. Bu afyon kitleleri sefaletlerinden uzaklaştırarak, semavi, huzurlu bir kabullenişe ulaştırır. Daha da önemlisi, yönetici sınıfın bakış açısına göre, afyon onları sessiz ve itaatkâr kılarak ezilenlerin vaat edilmiş miraslarının kesinlikle ve sonsuza dek gelecekte kalmasını sağlar.
Etraflarındaki tüm araziyi tarım alanlarına dönüştürdükten sonra, ihtiyaçlarından kat be kat besin yetiştirmeye başlamışlar, onları dış etkenlerden ve -başka insanlar da dâhil olmak üzere- diğer canlılardan korumak zorunda kalmışlardır. Sonunda yiyecekleri kilit altında tutmaları gerekmiştir. O sırada bunun farkına varmadıkları şüphe götürmese de, yiyeceklerin kilit altına alınması kabile hayatının sonunu getirmiş ve bizim "medeniyet" dediğimiz hiyerarşik yaşamın başlangıcı olmuştur.
Yiyecekleri sâhip olunabilecek ürünlere dönüştürmek kültürümüzün muhteşem buluşlarından biridir. Tarihte bizden başka hiçbir kültür onları kilit altında tutmamıştır ve yiyecekler kilit altında olmasaydı kimse çalışmayacağı için bu buluş ekonomimizin mihenk taşı olmuştur.
İşte tüm liselerde okutulması gereken kitaplardan biri daha. Keşke yetişkinler için dikkat çekici olabildiğini de düşünebilseydim...Gen bir beden için ne ise mem de kültür için odur. Kitap bu ana fikrin etrafına örülmüş. Bizi biz yapan memlerimizin medeniyet dediğimiz kavramı nasıl şekillendirdiği, kısa, anlaşılabilir ve etkilenmemenizin mümkün olamayacağı şekilde aktarılıyor.