"Fırtına var...”
"Varsın olsun, kıyametler koparsın;
Sen yolunda bir büyük dev adımıyle ilerle.
Durma, yürü; ayakların yürümekten kabarsın;
Ölümlerden kurtulunur ileriye gitmekle!...
Ziyânı yok, sendele, düş; şu geçitten uzaklaş;
Atacağın her adımla menziline koş, yaklaş;
Yürü, yürü, yarı yolda kalma, haydi ileri!..."
“Oh, çığ uçmuş...”
"Görüyorum, lâkin bundan ne çıkar;
Sen yolunda bir büyük dev adımıyle ilerle.
Durma, yürü, insanoğlu ister ise dağ yıkar;
Kayalıklar bir yol olur, bir parçacık emekle!...
Bak, şu sarp, dik dağ başına; işte ayak izleri!
Bunlar bütün senden önce geçenleri gösterir;
Yürü, yürü, artık yeter korkaklığın elverir!..."
Ey hâkimler, haksız hüküm mülke bir top güllesinden yamandır;
Bir yüreği kaybeylemek bir tabyadan daha büyük ziyandır,
Sizin her bir hükmünüzle devlet âdil, yahut zâlim olacak.
Her şey ilmin değil midir? Şu Japonya aceb kimin eseri?
Elli yılda, ona böyle bir hayatı veren kimin elleri?
Besbelli ki bu şey büyük Archimede'in aradığı noktadır.
Bizim dahi vatanımız bu noktadan ileriye gidecek;
Dehasının saçacağı mahsullere Garb'ı hayran edecek;
Gördüğümüz o rüyalar, o ümidler yalnız, yalnız bundadır!
Vatandaşlar, hür ve mes'ud ömür sürmek bir hakken,
Esir olmak, mazlum olmak, sefil olmak bu neden?
Bu milletin çektiği ne? Bu istibdad ne demek?
Bir hamiyet göstermezsek vatan elden gidecek!
Kanlarımız kurudu mu, kollarımız çolak mı?
Vazifemiz hayvan gibi durmak mı?
Hayır, hayır.. Fedâilik gömleğini giyerek,
Yüksek sesle, "Meşrutiyet, yahut ölüm!" diyerek,
Hürriyet bayrağını açalım;
Zalimlerin önlerine çıkalım;
İstibdâdı temelinden yıkalım;
Bu uğurda kanımızı saçalım!..
Üç kıt'ada cihangirce hüküm süren bir devlet..
Şu saatte bir karanlık uçurumun üstünde,
Tüy ürperten bir ölümün önünde!..
Zirâ mülkte adalet yok, hürriyet yok, hukuk yok;
Hükümette haksızlık çok, ahâliye zulüm çok!
Her bucakta demir elli istibdad;
Her bucakta kaplan dişli cehalet.