Her türlü şeytansı yaratığa ve doğal afete karşı koyabilirdi. Hastalarını iyileştirebilir, kuraklığa çare bulabilir, çorak topraklara can verebilirdi. Yine de mutlu olduğu söylenemezdi.
Guorin, oturduğu sandalyede dizlerini ovuşturarak "peki o yaratık neyin nesiydi öyle?"diye sordu.Hatirlamak bile tüylerini diken diken etmişti."senin eserindi, öyle değil mi?"...."sadece bir hayal"diye cevapladı Nela. "Davetsiz misafirleri korkutmak için iyi bir yöntem.Cogu kişi onu gördüğü zaman arkasına bakmadan kaçar gider.Bir keresinde dört haydut ormanda yolumu kestiğinde hayatımı kurtarmıştı.Birinin onun üzerine atlayabilecegini hiç tahmin etmezdim doğrusu!"....gibi çok sade anlaşılabilir bir yazım dili var.. okumalısınız ;-)
Mustecaplıoğlu ile ilgili bir videoda sunucu söylemişti ve çok haklı olduğunu ikinci kitapta daha iyi anladım. Sunucu müstecaplıoğlu'nun kitaplarının bir filmin dizili sahneleri gibi olduğunu söylemişti. Gerçekten de öyle. Bir olayın içindeyken bir anda bir başka olayın içine atıyor yazar okuru. Bir bölümün sonuna doğru bir karakter ile ilgili bir gelişme oluyor ve birden diğer bölümde o karakter ile ilgili bir anıya geçiyorsunuz. Çoğu kitapta görmediğim bir olay örgüsü var. Tebrik ederim.
Ah Verum, ah...
"Kendimi bildim bileli acı benim bir parçam," dedi güçsüz bir sesle. "Bütün hayatım onunla mücadele ederek geçti. Şimdi sen onu benden alacaksın. Bir daha vermemek üzere hem de. Ve ben bundan sonra neler olacağını güç bilemiyorum..."