Merdivendeki Ayak Seslerin kitaplarını, Merdivendeki Ayak Seslerin sözleri ve alıntılarını, Merdivendeki Ayak Seslerin yazarlarını, Merdivendeki Ayak Seslerin yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kitabın bir akışkanlığı yok daldan dala atlıyor yarıda okumayı kesme kararı alsamda yinede sonunu merak ederek sabrettim. Aslında sevdiğinden ayrılmış ve tekrar sevdiğine kavuşma heyacanı yaşayan bir insanın iç dünyasındaki karmaşıklığını anlatıyor kitap. Fakat bu iç dünyasındaki karmaşıklığı bir karmaşıklık psikolojisine dayalı olarak anlatıyor ve en önemlisi ise sevdiğine hiç kavuşamayacağını bile bile bekliyor..
Gelmeyeceğini bile bile beklemek..
Yanında olamayacağını bile bile sarılmak..
Kahvaltı masalarında yalnız olacağını bile bile onada bir servis açmak…
Böyle beklenmek için bile tüm kalbimle severim.
"Cecilia bana organik biçimlerin kusursuz güzelliğinden, simetrisinden, doğaya kendiliğinden uyumundan söz ediyordu: bir ağaç yaprağının damarlarından ve dış hatlarından, ağaçların köklerinden, dentritli nöronlardan ve DNA'nın çift sarmallı yapısından. Güzelliğin görünmez biçimlerini gözünü mikroskop merceğine yapıştırır yapıştırmaz fark ediyordu. Santiago Ramón y Cajal'ın bir asır önce yaptığı bir sinirsel doku çiziminin güzelliği, MoMA'daki (Museum of Modern Art) herhangi bir modern resimle boy ölçüşebilirdi. Üstelik de gerçekliğin net bir görüntüsüydü."
Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından çok daha güçlü bir roman. Bellek, zaman, gerçeklik algısı, felaketlerin ve belirsizliğin bizleri nasıl savunma mekanizmalarına sürüklediğini yarattığı karakter üzerinden çok güzel anlatmış yazar. Yer yer tekrara düşmüş olsa da, yeni söylediği pek bir şey olmasa da, bu konuda okuduğum en farklı romanlardan biriydi.
Bekleyiş, başlarda merak uyandıran, ortalarda kuşkulandıran, sonlarda ise acıtan... Bir bekleyiş... Yazardan okuduğum ilk kitap.. Bazı yerlerde sıkılmadım desem yalan olur, hadi gelsin ne zaman gelecek Cecilia, diye çevirip duruyorsunuz sayfaları... Geldi mi hayal ürünü müydü, ayrılmışlar mıydı.. Kafamda oturmamış binlerce soru ile başbaşa bıraktı gitti beni..
"Optik etki olmayan hiçbir şey yok. Senin gördüğün dünya hiçbir zaman olduğunu sandığın dünya değil. Ne yakından ne de uzaktan. Beynin kısıtladığı sayıda görsel izlenimlerle oluşturulmuş bir simülasyon görüyorsun. Beyin o kapkaranlık, kemikten mağaraya sıkışıp kalmış. Optik sinirlerden elektriksel uyarılara dönüştürülen verileri alıyor ve onları kendi arşivindeki daha önceki modellere zıt olup olmadıklarına göre yorumluyor. Gördüğün her şey bir serap."
Yine flu, ilginç, zaman, mekan, gerçeklik algısıyla oynayan bir roman. Sonuyla sanki tamamlanmamış bir metin. Anlatıcı aynı zamanda pratagonist olan Bruno. Onun iç sesini dinliyoruz roman boyunca. Yıllarca New York'da bir plaza çalışanı olarak yaşamış, işinden atılmış, karısi Cecilia hafıza ile ilgili çalışmalarda yer alan bir nöroloji araştırmacısı. 11 Eylül olaylarından da etkilenmiş çift Lizbon'a taşınarak yaşamlarının geri kalanını orada geçirmeye karar vermişler. Karısına hala hayran olan ve aşkla bağlı olan Bruno Cecilia'dan önce Lizbon'a gider ve yaşayacakları evi New York'takinin benzeri şekilde hazırlar. Bu sürece tanık oluruz. Ve asıl olarak Cecilia'yı bekleme sürecine. Bu bekleyişte hiçbir şeyden emin olamayız, Bruno'nun söyledikleri zaman zaman flulaşır, kendisi de hafızasından emin değildir zaten, bunu açıkça söyler.
Bruno, bir taraftan Cecilia'yı beklerken bir taraftan da iklim değişikliği, plaza çalışanlarının yaşadığı samimiyetsiz, güvensiz, anlamsız hayat, doğanın mahfı, terör konularında da dünyanın kötü bir yere, " bir sona" gittiğini de anlatır.
Kitap bittiğinde, Bruno'nun beklediği Cecilia gelecek mi, Cecilia yaşıyor mu, Cecilia diye biri var mı diye şüpheye kapılıyorsunuz. Anlatı o kadar kaygan. Ben bu tarzı ilginç bulmakla birlikte pek hoşlanmıyorum. Konfor alanından çıkmak iyidir diye okuyorum.
Antonio Muñoz Molina'nın "Merdivendeki Ayak Sesleri" adlı romanında anlatı, ana karakterler veya temalar etrafında döner ve yazar herhangi bir benzersiz unsuru veya yönü vurgulayan bir hikaye örer.
Kitaptaki karakterler iyi gelişmiş.Roman, hikayeye derinlik katarak konuyu derinlemesine inceler. Bazen kopuşlar yaşasam da psikolojik gerilim ve aşkı bir araya getiren enfes bir anlatımı var kitabın. Huzur arayışında olan bir insanın yaşadıkları oldukça derin anlatılmış.
... Optik etki olmayan hiçbir şey yok. Senin gördüğün dünya hiçbir zaman olduğunu sandığın dünya değil. Ne yakında ne de uzaktan. Beynin kısıtladığı sayıda görsel izlenimlerle oluşturulmuş bir simülasyon görüyorsun. Beyin o kapkaranlık, kemikten mağaraya sıkışıp kalmış. optik sinirlerden elektriksel uyarılara dönüştürülen verileri alıyor ve onları kendi arşivindeki daha önceki modellere zıt olup olmadıklarına göre yorumluyor. gördüğün her şey bir serap.